Sonra İsa, öğrencilerine şunları söyledi: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin. Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır. İnsan bütün dünyayı kazanıp da canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur? İnsan kendi canına karşılık ne verebilir? İnsanoğlu, Babası’nın görkemi içinde melekleriyle gelecek ve herkese, yaptığının karşılığını verecektir. Matta 16:24-27
Hayatındaki en önemli kişi kim? Böyle bir soruya “Ben” yanıtını verecek kadar dürüst insanlar var mıdır bilmiyorum, ama çoğumuz için gerçek cevap bu. İyi cevap demiyorum, ama gerçek cevap bu. Bizim birçoğumuz için, en azından çoğu zaman, hayatımızdaki en önemli kişi kendimiziz.
Kendimiz için yaşıyoruz. En azından çoğu zaman, çoğu durumda. Tabii ki anneler, babalar çocukları için yaşar diyebiliriz. Ama o durumda bile çocuklarımız bizim çocuklarımız oldukları için bizim için çok önemli. Bunda yanlış bir şey yok, tabii ki kendi çocuklarımızı önemseyecek, onları koruyacağız. Tanrı bize bu anne-babalık içgüdüsünü ve görevini bunun için verdi. Ama kendi dışımızda birilerini kendimizden daha çok önemsediğimiz neredeyse tek durum da bu zaten. Annelik ya da babalık durumu.
Evet, egomuz, keyfimiz, zevklerimiz, alışkanlıklarımız, bütün bunlar yaşamımızın merkezinde yer almıyor mu? Senin için durum böyle değil mi? Yaşamındaki önemli kararları, hatta pek de önemli olmayan kararları bile bu önceliklerin belirlemiyor mu? Günlük yaşamına dair küçük ayrıntılarla ilgili kararlarını? Bir düşün bunu!
Fedakârlık kavramı eskisi kadar kullanılmıyor günümüzde. Kendin dışındaki birisi, birileri ya da bir şey için kendi çıkarına uygun olmayan şekilde davranmak. Tarihin en büyük fedakârlığını İncil’de okuyoruz. Mesih İsa, bütün insanların günahlarının kefareti için acı çekmeyi ve çarmıha gerilerek ölmeyi göze aldı. Tanrı Oğlu’nun böyle bir fedakârlık yapmaya ihtiyacı yoktu. Ama Tanrı’nın insanlara olan büyük sevgisi gereği bu olağanüstü fedakârlık eylemi gerçekleşti. İncil’in belki de en iyi bilinen ayetinde şöyle yazılıdır:
Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. (Yuhanna 3:16)
Burada kastedilen, İsa’nın beden alıp bir insan olarak, bakire Meryem’in oğlu olarak dünyaya gelmesi, tamamen günahsız bir yaşam sürdükten sonra da, büyük fedakârlık eylemini gerçekleştirmesidir. Yani çarmıha gerilerek ölmesi: Mesih’in bu ölümü, bütün imanlı insanların ebedi yaşamı için bir zorunluluktu. İncil tamamen bu konuyla, bu harika haberle ilgilidir. Mesih’in yaşamı, ölümü ve dirilişi, Tanrı Sözü’nün özü ve merkezidir. O’nun ölümü tek tek bütün insanlar içindir. Özellikle de senin için.
İsa, “çarmıhımızı yüklenip O’nu izlemimizi” istiyor bizden. Kastettiği şey bizim de O’nun gibi çarmıha gerilmemiz değil elbette. O’nun ölümünü biz zaten vaftizimiz yoluyla paylaşıyoruz ayrıca O’nun ölümünü taklit de edemeyiz. Ama O’nun gibi biz de çarmıhımızı yüklenip çarmıh yolunda yürüyebiliriz. Çünkü O bunu bizim için mümkün kılıyor.
Peki bu ne demektir? Çarmıhımızı yüklenmek, çarmıh yolunda yürümek, kendi canımızı inkâr etmek ne anlama gelir?
Egolarımızı ben bazen şişkin bir balona benzetiyorum. Büyüyüp kocaman olabiliyorlar, havada uçmayı bile beceriyorlar ama bir ağırlıkları yoktur, zayıf ve korunmasızdırlar. Biz de öyleyiz. Kendi “izzet-i nefsimizi”, yani egomuzun yüceltilmesini her şeyden, Tanrı’dan bile daha çok önemseyebiliyoruz. Egomuza bir zarar gelirse öleceğiz gibi hissediyoruz.
Aslında böyle bir durumda en iyisi bu: Kendi egolarımızı öldürmek. Kendi keyif ve konfor alanlarımızı, insanların bizim hakkımızdaki düşünce ve yorumlarına olan bağımlılığımızı yok saymak. Ve İsa’nın, Tanrı’nın sözünü dinlemek.
Egomuz için söylediklerimiz alışkanlıklarımız için de geçerli. O futbol maçını mutlaka izlememiz gerekir, öyle değil mi? Bizim takımın maçı kazanması her şeyden önemli! Ya da o dizinin en yeni bölümünü kaçıramayız! Sezon finali ve bunu izlemezsek ölürüz!
Ama Kutsal Kitap biraz bekleyebilir! Sevgili İsa, benim için yaptığın harika şeyleri takdir etmiyor değilim. Sen bekleyebilirsin ama spor salonu ya da plaj keyfi beklemez. Onlar senin kadar sevgi dolu ve sabırlı değil!
Ya da, İsa’ya, İncil’e inandığını eşe dosta söylemek, İsa ile ilgili iyi haberi mahallendeki bakkalla ya da okuldaki arkadaşınla paylaşmak senin için ölüm kadar zor mu geliyor bazen? İşte bu da küçük bir çarmıh olabilir çoğumuz için.
Sevgili kardeşim. Bu dünyadaki önceliklerimizin ebedi yaşamımızı belirleyeceğini unutmamalıyız. İsa diyor ki: “Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.” İsa bizden intihar etmemizi falan istemiyor. Sadece önceliğimizi kendimize değil O’nun sözüne, O’nun yasasına ve müjdesine vermemizi istiyor. İsa bir gün Tanrı’nın bütün görkemiyle gelecek ve O’nu bütün insanlar görecek. O zaman bütün insanların tek bir önceliği olacak. Ve O’nun sözünü dinleyen biz imanlılar, örneğin sen, kendi gözlerinle, sevinç içinde göreceksin: Bu dünya yaşamında İncil’e, Tanrı’ya öncelik tanımak ve O’nu yüceltmek, seni sonsuz cennet yaşamına götüren yoldur.
Dua Edelim: Sevgili Baba’mız. Bizler kırılgan egolarımıza ve alışkanlıklarımıza hastalıklı biçimde bağlıyız. Ama şükürler olsun ki senin Oğlun İsa Mesih, bizi bu hastalıklı, ölümcül durumdan kurtarmak için dünyaya geldi. O’nun İncil’de açıklanan kurtarışına iman edip güvenmemizi sağla ve böylece bizi O’nunla birlikte sonsuz yaşama kavuştur. Amin.