Yahudiler’in geleneksel temizliği için oraya konmuş, her biri seksenle yüz yirmi litre alan altı taş küp vardı. (Yuhanna 2:6).
Kana’daki evde, yıkama amacıyla kullanılan sularla dolu birkaç taş küp vardı. Bu küpler oldukça büyüktü. Büyük ihtimalle, en azından bel hizasındaydılar. Onları suyla doldurmak biraz zaman alırdı. Fakat bir kere dolduruldukları zaman hanenin ihtiyaçlarını saatlerce, belki de günlerce karşılarlardı; düğün zamanları bile. Mütevazı gözükmelerine rağmen çok değerli ve kullanışlı küplerdi.
Kendimizi de böyle tanımlayabiliriz, değil mi? Mütevazı ama kullanışlı; en azından öyle umuyoruz. Sadece taş küpleriz. Altın, gümüş veya etrafı mücevherlerle kaplı olmak şöyle dursun, bakır ya da bronz bile değiliz. Dikkat çekmesek de orada, hazır bir halde olmalı ve işe yaramalıyız.
Bu küpler insanların dikkatini çekmeden bir ömür boyunca insanlara hizmet için pekâlâ kullanılabilirlerdi. İsa Mesih devreye girene kadar.
İsa, “Gidin ve bu küpleri suyla doldurun” dedi görevlilere. Onlar da yaptılar. Bu sıradışı bir olay değil. Ama sonrasında olanlar onları hayrete düşürüyor. “Şimdi biraz alıp şölen başkanına götürün!” Nasıl olabilir? Kimse yıkama suyunu içemez! Ama onlar içtiler ki hikâyenin geri kalan kısmını zaten biliyorsunuz; yıkama suyu en tatlı şaraba dönüşmüştü.
Damat kesinlikle şoka uğramıştı! Küplerde şarabın kalmadığını biliyordu. Mesih İsa, günlük yaşamımızın suyunu bizim tarafımızdan ihtiyacı olanlara dağıtılmak üzere lütuf ve merhamet şarabına çevirdiği an biz de şoka uğruyoruz aslında. “Biz bunu hak edecek ne yaptık? Hak ettiğimizden daha merhametli bir davranış bu!” diyebiliyoruz. Ama bu gerçeği olduğu gibi kabul edelim. Mesih İsa bizlere, sevgisinin taşıyıcıları olma ayrıcalığını tanıyor.
İçinde bulunduğumuz bu Paskalya’ya hazırlık döneminde, İsa Mesih’in çarmıhta bile bize gösterdiği şefkat ve sevgisini biz de diğer insanlara gösterelim.
GÜNÜN DUASI: Yüce Tanrı’m, beni Kutsal Ruh’unla doldur ve şanını yüceltmemi mümkün kıl. Amin.