Ardından Simun Petrus geldi ve mezara girdi. Orada serili duran bezleri ve İsa’nın başına sarılmış olan peşkiri gördü. Peşkir keten bezlerle birlikte değildi, ayrı bir yerde dürülmüş duruyordu. (Yuhanna 20:6-7)
Bütün bunlar gayet düzenli görünüyor. Öğrenciler mezara baktıklarında, Mesih’in vücuduna sarılan ve taş üzerinde duran keten bezlerle onların biraz daha uzağındaki yüze örtülen peşkiri görmüşlerdi. Ne büyük bir patlama olmuş, ne de çarşaflar etrafa saçılmıştı.
Ölümden dirildiği zaman İsa’nın sakince oturarak sargılarını çıkarması ve katlaması geliyor aklıma. Ardından da ayağa kalkıp dışarı çıkması.
Dünyayı değiştiren bir gün için sessiz ve sade bir başlangıç. Tıpkı diğer günler gibi. Eve geldiğimizde “İşte güzel evim; ait olduğum yere geldim” dediğimiz zamanlar gibi bir başlangıç. Ama bu aynı zamanda başka hiçbir şeye benzemeyen de bir başlangıçtır çünkü o gün İsa hem kendisi hem de O’na inananlar için ölümü etkisiz kıldı.
Ölüm düşmanımızdan biri, bir çeşit bilinmezlik ve bizlere yabancı olduğu için korkutucu gelir. Ama Mesih yabancı değil. O bizim Rab’bimiz ve kurtarıcımız; aynı zamanda sığınağımız, abimiz ve arkadaşımızdır. Ölümün üzerine egemenlik kuran da sadece O’dur.
Artık korkmamıza gerek yok. Yaşam boyu acılarımızı, ölümü ve ölüm sonrasını tecrübe ederken Mesih İsa yanımızda oluyor ve olacaktır. Her şeyin en iyisini O bilir. Bizleri kötülükten korur O. Mesih gibi bizler de bir gün sonsuz hayata yürümek üzere mezarlarımızdan kaldırılacağız. Olmamız gereken yerde, ait olduğumuz yerde, yani İsa Mesih’in yanında, evimizde olacağız. Sonsuza kadar.
GÜNÜN DUASI: Yüce Rab, benAi dirilişine tanık ettiğin için sana kalpten şükürler olsun. Yaşarken ve yaşamdan göçerken yanımda ol ki sonsuz hayatımı hatırlayarak sevinç duyayım. Amin.