Bizi Değerli Kılan

 

“Hanginizin çift süren ya da çobanlık eden bir kölesi olur da, tarladan dönüşünde ona, ‘Çabuk gel, sofraya otur’ der? Tersine ona, ‘Yemeğimi hazırla, kuşağını bağla, ben yiyip içerken bana hizmet et. Sonra sen yiyip içersin’ demez mi?  Verdiği buyrukları yerine getirdi diye köleye teşekkür eder mi? Siz de böylece, size verilen buyrukların hepsini yerine getirdikten sonra, ‘Biz değersiz kullarız; sadece yapmamız gerekeni yaptık’ deyin.”

“Biz değersiz kullarız. Sadece yapmamız gerekeni yaptık.” Bunu söylemek senin için kolay mıdır, zor mu? Görevini iyi bir şekilde yerine getirdiğin zaman insanların bunu takdir etmesi senin için ne kadar önemlidir?

“İnsanların seni takdir etmesi hoşuna gider mi?” diye sormuyorum. Çünkü biliyorum ki hepimiz insanız ve biz insanlar beğenilmekten, takdir edilmekten hoşlanırız. Aksi bir durum herhalde pek doğal olmazdı. Ama bu övgü ve takdir gelmediği zamanlarda bu durumu nasıl yönetiyoruz? Burası önemli. Eğer yaptığımız işleri sadece insanlardan takdir görmek, övgü almak için yapıyrorsak, o zaman İsa’nın bu sözlerini daha da dikkatli dinlesek iyi olur. Çünkü İsa, imanlı insanlardan bu konuda bir düşünme değişikliği talep ediyor.

Evet, İsa bizden düşünme kalıplarımızı değiştirmemizi istemektedir. Önceliklerimizle ilgili kapsamlı bir değişiklik yapmamızı. Bize verilen işi yerine getirirken kendimizi değil yaptığımız işi ve bizden o işi yapmamızı isteyen kişiyi odak noktasına koymamızı. Bunlar pek kolay şeyler değil, değil mi?

Belki büyük bir başarıdan ve üzerimize yağan övgülerden sonra, “Aman efendim, beni mahçup ediyorsunuz. Ben kimim ki?” gibisinden ucuz alçakgönüllülük gösterileri yapmak kolay olabilir. Çünkü biliriz ki bizim bu tür -görünüşte- alçakgönüllü konuşmalarımız, bize yöneltilen övgüleri susturmayacak, hatta azaltmayacaktır. Hatta belki de insanlar, “Vay be! Ne alçakgönüllü adam, ne mütevazı kadın! Bravo!” diyecekler ve bu bize fazladan övgü ve beğeni olarak geri dönecektir!

Ama gerçek alçakgönüllülükten ne haber? “İnsanlardan övgü kabul etmiyorum” (Yuhanna 5:41) diyen İsa Mesih’in alçakgönüllülüğünden? İşte o zordur. Hatta zor ne kelime, Tanrı’nın yardımı olmaksızın imkânsız!

Müjde metnimizde İsa bir benzetme yapıyor, bize küçük bir öykü anlatıyor. Ve bize soruyor; “Eğer bir kölen olsaydı, ona verdiğin emirleri yerine getirdiği zaman onu över miydin? Ya da ona teşekkür eder miydin?” Çoğunuzun, içinizden, ‘köle’ sözcüğünü, ‘çalışan’ gibi daha saygın bir sözcükle değiştirip, “Evet, ederdim. Ne var ki bunda?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.  Gerçekten de çoğumuz bize hizmet eden insanlara teşekkür etmek, onlara kibar davranmak gerektiği gerçeğini biliriz. Bu ayrı bir konu. Nezaket sadece sosyal statüsü bizden yukarıda olan insanlara gösterilmemeli. Özellikle bir Hristiyan, insana insan olmasından kaynaklanan saygıyı her zaman göstermeli, herkese karşı nazik, sevgi dolu ve merhametli olmalı. Zaten İsa böyle yapmayın demiyor.

Ama dürüst olalım. Bir çalışanınıza karşı nazik olmak ve ona değer vermek başka bir şeydir, sırf görevini yaptığı için ona minnettar olmak başka. İsa bundan bahsediyor: Çalışanına, salt görevini yaptı diye minnettar olur muydun? Onunla akşam yemeğe gider, Facebook’ta veya Instagram’da ona arkadaşlık teklif eder miydin?

Bir subay ya da astsubay olduğunu düşün. Elbette ki emrin altındaki erlerin hepsine değer veriyorsun ve onlara karşı asla kaba davranmıyorsun. Ama verdiğin bir emri yerini getirdiler diye onlara övgüler yağdırır mıydın? Belki zaman zaman senden bir ‘Aferin’ ya da ‘Teşekkür ederim’ koparabilirlerdi ama hepsi bu. Bundan fazlası, hem senin için, hem de onlar için yararlı olmazdı.

Evet ama İsa bunu neden söylüyor? Elbette bize çok önemli bir ders vermek için. Biz imanlılar Kutsal Kitap’ın, Rabbimiz İsa Mesih’in buyruğu altındayız. O bize birçok buyruk veriyor. İyi birer vatandaş olmaktan tutun da, barışsever olmaya, kardeşimizi, komşumuzu hatta bize düşmanlık edenleri bile sevmeye varıncaya kadar. Zaten “Rab” bu demek. Kişiye buyruk veren, emri altında olunan kişi. Öyleyse biz imanlılar, İsa’nın buyruklarını yerine getridiğimizde bundan kendimize bir övgü payı çıkarmalı mıyız? Elbette hayır. Alçakgönüllü bir biçimde, övgüyü ve yüceltilmeyi hak eden bir şey yapmadığımızı, sadece görevimizi yaptığımızı bilmeli ve bundan memnun olmalıyız. Bize verilen görevleri eksiksiz bir biçimde yerine getirmeli ve bunun karşılıksız kalmayacağından emin olmalıyız. Tanrımızın bize haksızlık yapmayacağını, bizi aç, açık ya da ihtiyaçta bırakmayacağını bilmeliyiz. Ve bütün övgünün Tanrı’ya gitmesine sevinerek izin vermeliyiz.

Çünkü bizzat İsa da böyle yaptı. Baba’sının emirlerine sonuna kadar itaat etti. Çarmıha gerilerek öldürülmeye varıncaya kadar, Baba’sının her isteğini yerine getirdi. Eğer öyle yapmasaydı bizlere cennet yaşamını vermek üzere ölümden dirilemezdi zaten. İşte aynı İsa, sonsuz alçakgönüllülüğün tek ve harika örneği olan Rab’bimiz, bize gerçek alçakgönüllülüğü ve hizmet ruhunu öğretebilir. Yeter ki O’na sadık kalalım, O’ndan ve sözünden ayrılmayalım. Bakın 25. Mezmur’da Tanrı bize ne vaat ediyor: “Rab iyi ve doğrudur, onun için günahkârlara yol gösterir. Alçakgönüllülere adalet yolunda öncülük eder, kendi yolunu öğretir onlara” (Mezmurlar 25:9).

Dua Edelim: Göklerdeki Baba’mız. Bize Oğlu’n İsa Mesih’i sonsuz bir alaçkgönülülük örneği olarak gönderdiğin için sana şükrediyoruz. O’nun öğrencileri olarak bizim de senin buyruklarını sadakat ve alçakgönülülükle yerine getirebilmemiz için her zaman bizimle ol. Amin.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar