Düşmanımı Bile Sevmek

 

“Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin. Bir yanağınıza vurana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı alandan mintanınızı da esirgemeyin. Sizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu geri istemeyin. İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın.

Zor, değil mi?  Belki de imkansız görünüyor. Düşmanlarımı seveceğim, benden nefret edenlere iyilik yapacak, iyilik dileyeceğim… Evet, İsa’nın imanlılardan beklediği bu yüksek standartları yerine getrebilmek imkansız denecek kadar zor görünüyor.

Çocukken seyrettiğim bir televizyon dizisini hatırlıyorum. Galiba baş aktör Nick Nolte’ydi. Oynadığı karakter, kendisine büyük bir kötülük yapmış olan bir adamdan, sanırım adı Falconetti’ydi bu adamın, intikam alma fırsatını yakalıyordu. Ama o bunun yerine düşmanına yardım elini uzattı, onu ölümden kurtardı. “Yapma. Aptal mısın? O senin düşmanın. Yaptığın iyiliğin kıymetini bilmeyecek” diye düşündüğümü hatırlıyorum ekran başında. “Sen onu kurtarırsan o ilk fırsatta yine sana zarar verecek.” Çocuksu öngörüm doğru çıktı: Falconetti minnettarlık ya da pişmanlığın zerresini bile göstermedi. Kendisine iyilik eden kişinin hayatını zehir etmeye devam etti.

Acaba İsa, düşmanlarımızı sevmenin, onların iyiliğini istemenin ne kadar zor olduğunu bilmiyor mu? Kardeşim, şundan emin ol ki, İsa bunu çok ama çok iyi biliyor.

Her beceri başlangıçta zor gelir derler. Bir yabancı dil öğrenmenin ya da bir müzik enstrümanı çalmanın ilk aşamaları her zaman işin en zor kısmıdır. Ya da okuldaki matematik, fizik gibi dersleri hatırlayalım. Gerçi ben pek hatırlamak istemiyorum ya, neyse! Ama öyledir değil mi, işin uzmanları her zaman öyle söyler: “Önce zor gelir ama pratik yaptıkça, çalıştıkça kolaylaşır. Giderek daha rahat biçimde yapmaya başlarsın.”

Ama İsa’nın bugün okuduğumuz buyrukları ile ilgili olarak aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Ne kadar çabalarsam çabalayayım, düşmanı sevmek, benden nefret eden, kötülüğümü isteyen, bana beddua eden biri için iyi dileklerde bulunmak, benim başarabileceğim şeyler değil. O kadar zor ki.

Sen ne düşünüyorsun? Sen başarabilir misin? Hayır kardeşim, bu insan doğasını, insan yetilerini aşıyor.

Ama, şöyle dediğini duyar gibi oluyorum: “Öyleyse İsa bizden neden yapamayacağımız bir şey talep ediyor? Tanrı insana kaldıramayacağı kadar ağır bir yük verir mi?” Haklısın, vermez. Dedim ya, İsa, düşmanımızı sevmenin ne denli zor olduğunu biliyor. Tanrı’nın beden alıp insan olması, Tanrı’nın bizim bütün zorluklarımızı sadece bilgi olarak değil, bizzat bizim gibi yaşayarak da bilmesini sağladı. ”Başkâhinimiz (İsa) zayıflıklarımızda bize yakınlık duyamayan biri değildir” (İbraniler 4:15)

İsa bu zor işi O’nsuz asla yapamayacağımızı bildiği için bizi kendisiyle birlik içine girmeye, O’na dayanmaya davet ediyor:

Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur. Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.” (Matta 11:29-30)

İsa’yı düşünelim kardeşim. O’nun düşmanları var mıydı? Evet, hem de ne düşmanlar! O’ndan öldüresiye nefret ettiler. O’na işkence çektirdiler. O’nu aşağıladılar. İsa kendisinden nefret eden insanlar tarafından çarmıha gerdirilerek öldürüldü. Ve O sonsuz bilgisiyle bütün bunları önceden biliyordu. Olacakları ölümünden önce sık sık öğrencilerine söylemişti. Peki İsa, kendisinden nefret eden bu ölümcül düşmanlarından nefret etti mi? Hayır. Tam aksine onları sevdi. Onlar için canını verecek kadar çok sevdi onları.

Yuhanna Müjdesi’nde şöyle yazılıdır:

Çünkü Tanrı dünyayı (insanları) o kadar çok sevdi ki biricik Oğlunu verdi. Öyle ki O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, ama hepsi sonsuz yaşama kavuşsun”. (Yuhanna 3:16)

İşte, “Benim boyunduruğumu takının, benim yüküm hafiftir, ben size rahat veririm” diyen İsa Mesih böyledir. Tanrı’nın sana ve bütün insanlara olan sevgisinin ete kemiğe bürünmüş halidir İsa.

Düşmanlarını sevme konusunda kendi çabaların seni daha iyi bir noktaya getirmeyecek, kardeşim. Hatta muhtemeldir ki, bunun gerekli ya da doğru olduğuna bile seni ikna etmeyecek. “Neden düşmanımı sevecekmişim ki?” diye itiraz edeceksin. Rab’den, Mesih İsa’dan öğrenmediğimiz, O’nun “boyunduruğunu” takınmadığımız sürece, Tanrı’nın bizden istediği gibi sevemeyeceğiz. Düşmanımıza bile sevgi ve merhamet duyabilmek için sevginin ve merhametin yegâne kaynağına, İsa Mesih’e gelmeliyiz. Gerçek sevginin kalbimizde filiz vermesi için sevginin ta kendisi olan O’na bağlanalım.  Sevmeyi O’ndan, O’nun Söz’ünden öğrenelim.

Başta sözünü ettiğim filmin ayrıntılarını hatırlamyorum. “İyi” karakter bunu Hristiyanca bir sevgiyle mi yapıyordu, onu da bilmiyorum. Ama bildiğim şu var. Düşmanına sevgi ve iyilik göstermekle harika bir şey yapıyordu. Ve -benim çocukken zannettiğimin aksine- hiç de aptalca davranmıyordu. İsa Mesih’in sevgi buyruğuna itaat eden her imanlıyı muhteşem bir ödül bekliyor. İsa Mesih vaat ediyor ve şöyle diyor: “Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesi’nin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir. Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun.”

Dua Edelim: Ya Rab İsa, biz henüz sana düşmanken, sen bize olan sevginden dolayı aramıza geldin, bizi kurtarmak için canını verdin. Bizi nefretin ve sevgisizliğin korkunç zararlarından koru. Bize sadece bizi sevenleri değil, bütün insanları sevmeyi öğret. Amin.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar