Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa’nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O’na, “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sordu. İsa şöyle karşılık verdi: “En önemlisi şudur: ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab’dir. Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.’ İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.” Din bilgini İsa’ya, “İyi söyledin, öğretmenim” dedi. “ ‘Tanrı tektir ve O’ndan başkası yoktur’ demekle doğruyu söyledin. İnsanın Tanrı’yı bütün yüreğiyle, bütün anlayışıyla ve bütün gücüyle sevmesi, komşusunu da kendi gibi sevmesi, bütün yakmalık sunulardan ve kurbanlardan daha önemlidir.” İsa onun akıllıca yanıt verdiğini görünce, “Sen Tanrı’nın Egemenliği’nden uzak değilsin” dedi. Bundan sonra kimse O’na soru sormaya cesaret edemedi.
Çoğumuz şu hikayeyi duymuşuzdur. Nobel ödülü alan bir bilim insanına kendisini diğerlerinden farklı kılanın ne olduğunu sorduklarında şöyle demiş.
“Doğrusunu söylemek gerekirse, hepsini anneme borçluyum! Çünkü ben küçük bir öğrenciyken, diğer çocukların anneleri, onlar okuldan evlerine döndüklerinde kendilerine: ‘Söyle bakalım, öğretmeninin sorduğu sorulara iyi cevaplar verebildin mi?’ diye sorarlardı. Benim annem ise bana ‘Söyle bakalım ‘ derdi. ‘Bugün öğretmenine iyi bir soru sordun mu?’”
Öğrenmek için iyi bir soru sormak, bize sorulan soruların cevaplarını vermekten bazen çok daha faydalı olabiliyor. Bunun nedenlerinden bir tanesi gerçekten de öğrenmek istediğimizi göstermesi ve aldığımız cevap karşısında düşüncelerimizi değiştirmemize olanak sağlaması olabilir.
Günün metnindeki din bilginini diğerlerinden ayıran da bu olmuş olmalı. Birçok din bilgini İsa’yı sınamak için sorular sorardı. Ancak bu din bilgini İsa Mesih’i dinledi, O’nun güzel yanıtlar verdiğini görünce öğrenmek için bir fırsat gördü. Sen olsan ne sorardın? Günün dini önderleri 10 emri 613 emre çıkartmanın bir yolunu bulmuşlardı. Günde üç kez dua edip dindar olmaya çalışan bir din bilgini için uyulması gereken en önemli buyruğu bilmek gayet elzem bir konu olmalıydı. En önemli şeyi atlamayı hiç de istemiyor olmalı!
İsa Mesih cevap verirken din bilginin yakından tanıdığı Kutsal Kitap metinlerine atıfta bulundu. “Tanrın Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin. İkincisi de şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.”
İsa Mesih sanki soruyu yanlış anlamış gibi değil mi? Din bilgini en önemlisini sormuş İsa Mesih ise ilk ikisini söylüyor, bir tanesi bonus. Aslında pek de öyle değil. İsa Mesih bu iki emrin birbirinden ayrılamayacağını vurguluyor aslında. Tanrı Sevgidir ve sevmek en büyük buyruktur.
Çoğu zaman Tanrı’yı sevmenin insanı sevmekten daha kolay olacağını düşünürüz ama yanılırız. Gördüğümüz birini sevemezken görmediğimiz Tanrı’yı nasıl sevebiliriz? Tanrı’yı seviyorum deyip de Tanrı’nın severek yarattığı bir başkasından nasıl nefret edebiliriz?
İsa Mesih bu nedenle bu iki buyruğu birbirinden ayırmadı ve din bilginine sorusunun cevabını en iyi şekilde verdi. Din bilgini de bu cevabı o kadar beğenmiş olacak ki İsa’ya öğretmen demek yerine, öğretmenim demeyi seçti. Onu öğrenebileceği iyi bir öğretmen olarak benimsedi.
İsa din bilginin cevabını akıllıca buldu ve ona “Sen Tanrı’nın Egemenliği’nden uzak değilsin” dedi. Uzak değilsin. Tanrı’nın Egemenliği’ne yakınsın ama hala içinde değilsin. Bu öyle bir cevaptı ki iyi niyetli olmanın bile cennete gitmek için yeterli olmadığını açıkça gösteriyordu. İnsanlar korktu ve daha fazla soru sormaktan çekindiler. Kim cennete gidemeyeceğini duymak ister ki? İyi niyetli biri bile cennete gidemiyorsa, ben nasıl gidebilirim?
Nobel ödüllü bilim insanının hayatından da gördüğümüz gibi iyi bir soru sormak en değerli şeylerdendir. Bu din bilginin merak ettiği şey buyruklardı. “Ben nasıl iyi işler yapayım ki cennete gideyim? Hangi buyruk beni cennete götürür? Neyi daha iyi yapabilirim?”
Din bilgini sevmenin ne kadar değerli olduğunu şimdi anlıyordu. Evet, bu gerçeği bilmek iyi ve faydalıdır. Tanrı’nın bizim nasıl bir yaşam sürdürmemizi istediğini bilmek önemlidir. Her insanın görevi Tanrı’yı ve insanı sevmektir. Ama bu bizi kurtarmaz. Bu cennete gidecek olan birinin nasıl yaşaması gerektiğini öğretir ama bize cennetin kapılarını açmaz.
İncil bizlere sonsuz yaşama ancak İsa Mesih’in kim olduğunu bilerek ve O’na iman ederek kavuşacağımızı öğretir. Cennetin kapısı İsa Mesih’in kendisidir. Mesih çarmıhtaki ölümü ve üç gün sonraki dirilişiyle bizi günahın, ölümün ve Şeytan’ın elinden kurtardı. İşte bizi kurtaran İsa Mesih’e güvenmek ve bizim için gerçekten de bu işleri yaptığına iman etmektir. Tanrı’nın bizi karşılıksız bir şekilde sevdiğine inanmaktır. O’nu sadece iyi bir öğretmen olarak kabul etmek yerine Kurtarıcı olarak kabul etmemiz gerekir.
Belki, “Buyrukların en önemlisi hangisidir?” diye sormak yerine İsa Mesih’e şu soruyu sorabiliriz. “Kurtarıcım İsa Mesih, beni nasıl bu kadar sevebildin?”
Dua Edelim: Kurtarıcım İsa Mesih, sevgini çarmıhta göstererek bana sonsuz yaşamı armağan ettin. Yardım et ki, Tanrı’yı bütün yüreğimle, canımla, aklımla ve gücümle sevebileyim. Başkalarını da kendimi sevdiğim gibi sevebileyim. Amin.