Ötekini Sevmek

İsa onlara şöyle dedi: “Kuşkusuz bana şu deyimi hatırlatacaksınız: ‘Ey hekim, önce kendini iyileştir! Kefarnahum’da yaptıklarını duyduk. Aynısını burada, kendi memleketinde de yap.’ ”

“Size doğrusunu söyleyeyim” diye devam etti İsa, “Hiçbir peygamber kendi memleketinde kabul görmez. Yine size gerçeği söyleyeyim, gökyüzünün üç yıl altı ay kapalı kaldığı, bütün ülkede korkunç bir kıtlığın baş gösterdiği İlyas zamanında İsrail’de çok sayıda dul kadın vardı. İlyas bunlardan hiçbirine gönderilmedi; yalnız Sayda bölgesinin Sarefat Kenti’nde bulunan dul bir kadına gönderildi. Peygamber Elişa’nın zamanında İsrail’de çok sayıda cüzamlı vardı. Bunlardan hiçbiri iyileştirilmedi; yalnız Suriyeli Naaman iyileştirildi.”

Havradakiler bu sözleri duyunca öfkeden kudurdular. Ayağa kalkıp İsa’yı kentin dışına kovdular. O’nu uçurumdan aşağı atmak için kentin kurulduğu tepenin yamacına götürdüler. Ama İsa onların arasından geçerek oradan uzaklaştı.

İncil’de anlatılan bu olayda Nasıralı vatandaşları İsa’yı neden aralarında istemiyor ve O’nu uçurumdan atmaya yeltenecek kadar -Kutsal Kitap’taki ifadeyle söylersek- öfkeden kuduruyorlar? Gerçi Mesih aralarından geçerek, kolayca onlardan uzaklaşmakta hiçbir zorluk çekmedi, ama bu insanlar neden Mesih’i öldürmek istediler.

Aslında ileride O’nu haça gerecek olan kişilerle aynı nedenden ötürü. Onun söylediklerine katlanamayacak kadar kibirliydiler. Oysa Tanrı’nın sözü ancak alçakgönüllülükle kabul edildiği zaman yüreklerimizde etkili olur. Ve bizde iman yaratır. Ama kibirli ve inatçı bir biçimde kendi aklımıza güveniyor ya da önyargılarımızla, nefretlerimizle yönlendiriliyorsak, Tanrı’ya inanamayız.

İşte bu olaydaki Nasıralı Yahudilerin sorunu da buydu. Onlar hem kibirli hem de önyargılıydılar.

Nasıra, İsa’nın çocukluğunu ve ilk gençliğini geçirdiği kasabadır. O Yeruşalim yakınlarındaki Beytlehem  kasabasında doğmuş olmasına karşın O’na Nasıralı İsa denmesinin sebebi budur. Çok küçük yaştan itibaren, kuzeydeki Celile bölgesinde bulunan, Nasıra’da yaşadı Rabbimiz. Orada, O’na babalık eden Yusuf’un yanında normal bir çocukluk geçirdi. Dolayısıyla Nasıra halkı O’nu “Marangoz Yusuf’un oğlu İsa” olarak tanıyordu. Bildiğimiz İsa var ya canım, işte O! Bizim çocuk. Yusuf’un büyük oğlu var ya, hani dini konularda çok bilgili olan! Evet O, hani çok efendi, çok olgun olan. Evet, çok iyi çocuktur ama, bizim buraların çocuğu, bizim mahallenin çocuğu İsa! O nasıl büyük bir peygamber olabilir ki? İşte Nasıra ahalisi, İsa hakkında böyle bir önyargıya kapıldılar ve O’nu kabul etme konusuna sınıfta kaldılar.

Bu tür önyargılar insanlarda çok yaygındır kardeşim. Ben kendi hayatımdan biliyorum; ortaokuldaki sınıf arkadaşımı bir gün önemli bir televizyon kanalında baş sunucu olarak gördüğüm zaman benzer bir duyguya kapılmıştım. Nasıralı Yahudilerin İsa hakkındaki önyargılarına benzer bir önyargıyla şöyle düşünmüştüm: Bu bizim “falanca” (diyelim ki Ali) değil mi yahu? Hani teneffüslerde gazozuna “maç ettiğimiz”, birlikte sinemaya filan gittiğimiz, bildiğimiz Ali! Şimdi onun böyle Türkiye çapında tanınan biri olmasına anlam veremiyorum. Öyle ahım şahım bir öğrenci de değildi halbuki. Neden ben değil de o, bu kadar başarılı bir kariyer yapsın ki! Eminim, çok şanslı olduğu için bu noktalara gelmiştir. Yoksa çalışkan, yetenekli, bilgili olduğu için değil. Neden? Çünkü ben onun çocukluğunu biliyorum!

İyi de, her insanın bir çocukluğu vardır, değil mi? İsa’nın da vardı. Çünkü Tanrı, insanların yaşadıklarını da yaşamalı, bizim çektiklerimizi bilmeliydi. İsa bu nedenle insan olmuştur; bizimle ortak insanlık deneyimini paylaşmak, ve bizim yenildiğimiz günahı yenmek için. Bizim yaşamamız gereken kusursuz insan yaşamını yaşamak için. Böylece İsa Mesih’te, insan, ilk kez, Tanrı’nın onayladığı bir yaşam sürebilmiş oldu dünyada. Ve bu, çok şeyi değiştirdi. Bu aslında bize ruhsal kurtuluşumuzu getirdi.

Nasıra halkının İsa’ya ölesiye öfkelenmesinin edenlerinden biri de (tabii ki temeldeki neden inançsızlıkları ve yanlış inançlarıydı) onlardaki yabancı düşmanlığıydı. Ayetlerden bu sonucu çıkarmamız yanlış olmaz. Çünkü İsa’nın verdiği Tevrat örneklerinde hep, başka milletlerden insanlara Tanrı’nın yardım eli uzattığı anlatılıyor. Suriyeli Naaman, Saydalı (muhtemelen Fenikeli) dul kadın. Bu örnekleri Kutsal Kitap’ın 1.Krallar kitabı 17.bölümüyle 2.Krallar 5.bölümden okuyabiliriz. “Biz değil de şu inançsız, yabancı insanlar mı Tanrı’nın lütfuna erişiyor? Ne yani, sen onlarla bizi bir mi tutuyorsun?” İşte böyle bir ulusal kibir de, Nasıralıların İsa’nın sözlerine kulak tıkamalarına yol açan diğer nedendi.

Bu türlü bir ulusal kibir ya da yabancı sevmezlik kardeşim, ne salt Yahudilere özgü bir tutumdur, ne de bütün Yahudiler böyledir. Aksine, İsa’ya inananların, O’nun sözünü yayanların büyük çoğunluğu da Yahudi’ydi. Bunlar alçakgönüllü, sevgi dolu, imanlı insanlardı. Öte yandan her millette de kendisinden olmayanlara, “öteki”ne karşı önyargılı, hatta bazen düşmanca davranan insanlar olabiliyor ne yazık ki. İnsanın günahlı tabiatı, bu tür günahlara da yol açıyor.

Ama, Rabbimiz her ne kadar bu Nasıralı hemşehrilerini azarlıyor olsa da, yine de onlar için de kurtuluş sağlıyor. Onların, ve başka birçok insanın ayrımcılıklarına da, bu hastalığa da ilaç oluyor. Bizzat bu sözleri bile bu konuda bir müjde niteliğindedir. Bizim şu veya bu milletten olmamıza gerek yok. Kim olursak olalım, nereden gelirsek gelelim. Ulusal ya da etnik kimliğimiz ne olursa olsun. Tanır bizi seviyor. Tanrı seni seviyor Hristiyan kardeşim. Ve Tanrı Hristiyan olmayanları da aynı şekilde seviyor. Daha az değil. Nereden mi biliyorum? Mesih o kişiler için de öldü. İşte bu sayede biliyoruz ki, Tanrı sadece bizleri değil, bütün insanları seviyor. Yuhanna Müjdesi’nde yazılı olduğu gibi, “Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki biricik oğlunu verdi.”

Ayetlerde, Tanrı Hristiyanları, ya da filanca milletten olanları o kadar sevdi ki… değil, Tanrı dünyayı, yani bütün insanları o kadar çok sevdi ki biricik Oğlunu verdi deniyor. Eğer biz de Hristiyanlar olarak, Tanrı’nın elinin sadece bize kadar uzanabildiğini düşünürsek, O’nun Hristiyan olmayanlarla da ilgilendiğini, onlara da yardım ettiğini anlamazsak, bu Nasıralı insanların hatasına düşmüş oluruz. Gerçek Tanrı, İncil’de İsa Mesih’te açıklanan Tanrı’dır ve bizler O’nu yüceltiyoruz, çünkü O’nu tanıyoruz. Bunu da gerçek Tanrı’yı bize tanıtan İsa’ya borçluyuz. Ama Tanrı, bütün yaratılışı da seviyor ve kayırıyor. O’nu kabul etmeyenleri, İsa’nın kurtarışına değer vermeyenleri bile, Tanrı seviyor.  Sevgili Rabbimiz, sonsuz sevgisi ve şefkatiyle, bize kendi sevgisini veriyor. Böylece biz, O’na değer vermeme hatasından uzak tutuluyoruz. O’nun nimetlerini, şifasını, bereketini, böylece hem biz kendi hayatlarımıza almış oluyoruz, hem de bütün dünyanın bu nimetlerden yararlanması için Rabbe sevinçle hizmet ediyoruz.

Dua Edelim: Ya Rab İsa, sen insanları kurtarırken onların milliyetlerine ya da etnik kökenlerine bakmadın ve kimseyi hor görmedin. Bütün yaratılışın üzerinde olmana rağmen sonsuz bir alçakgönüllülük gösterdin. Bize de hiç kimseye önyargıyla yaklaşmamayı ve hiç kimseyi küçük görmemeyi öğret.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar