“Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez. Bana geleni de son günde dirilteceğim. Peygamberlerin yazdığı gibi, ‘Tanrı onların hepsine kendi yollarını öğretecektir.’ Baba’yı işiten ve O’ndan öğrenen herkes bana gelir. Bu, bir kimsenin Baba’yı gördüğü anlamına gelmez. Baba’yı sadece Tanrı’dan gelen görmüştür. Size doğrusunu söyleyeyim, iman edenin sonsuz yaşamı vardır.
Rab İsa bu sözlerden hemen önce, Yahudi halkına, gökten inmiş yaşam ekmeğinin bizzat kendisi olduğunu anlatır! Ama İsa’nın dedikleri onlara inandırıcı gelmez. Bir insanın onlara kendisinin ‘Gökten inen ekmek, yaşam ekmeği’ olduğunu söylemesi akıllarına yatmamıştır. 41 ve 42.ayetlerde aynen şu sözleri okuyoruz: “Gökten inmiş olan ekmek Ben’im” dediği için Yahudiler O’na karşı söylenmeye başladılar. “Yusuf oğlu İsa değil mi bu?” diyorlardı. “Annesini de, babasını da tanıyoruz. Şimdi nasıl oluyor da, ‘Gökten indim’ diyor?”
İncil mesajını rasyonel bulmayan birçok kişinin günümüzde de bu çarpık mantığı kullandığını söyleyebiliriz. Bir şey benim aklıma yatmıyorsa ya da onu tam anlamıyla kavrayamıyorsam, mutlaka yanlış ya da uydurma olmalı!” Sanki Tanrısal gerçeklerin ve sırların onay mercii benmişim gibi. Sanki benim “üstün” zekâmın kavrayamayacağı hiçbir şey gerçek olamazmış gibi. Tanrı bile bu kurala uymak zorundaymış gibi. “Bir insan nasıl ‘yaşam ekmeği’ olabilir ki?” İşte İsa’yı reddeden Yahudilerin hatalı düşünce biçimi buydu ve dedik ya, günümüzde de birçok insanın da benzer bir mantık hatası yaptığını görmek üzücü.
İsa’nın sözlerini akla uygun bulmayan, onlara akıl erdiremeyen bu kişiler, “İsa’yı tanıyoruz, o da bizim gibi bir insan, kendisiyle ilgili söyledikleri bu türden sözler gerçek olamaz” diye düşünüyorlardı. O’nun beden almış Tanrı Oğlu olduğuna iman etmiyorlardı.
Acaba onları bu hatalı düşünceye ve gerçeği inkar etmeye götüren sebepler nelerdi? İsa neden bu kişiler hakkında “Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez” diyor.
Bu sebepleri birkaç başlık altında toplayabiliriz.
Bir kere, bu insanlar, çoğumuzun yaptığı şu önemli hatayı yapıyorlardı: Kendi aklımıza güvenmek! Yanlış anlamayın, akıl ve zekâ Tanrı’nın bize verdiği harika armağanlardır ve onlarsız herhalde biz, biz olamazdık. Ama bunlar Tanrı’yla ilgili gerçekleri kavramaktan, Tanrı’yı tanımaktan çok, dünyasal konularda işimize yarıyor. Ve hiç unutmayalım ki, ne kadar zeki olursak olalım, istersek dünyanın en zeki insanı olalım, bu gerçek Tanrı’ya iman etme konusunda bizi bir çocuktan daha becerikli kılmaz. Yoksa dünyanın bütün akıllı ve bilgili insanları cennetlik birer aziz olurdu, daha ortalama zekâda olanlarımız ise, İncil’i “anlayamadığımız” için, onu inkâr ederdik, değil mi? Ama biliyoruz ki durum çoğu zaman bunun tam tersidir.
İsa’ya gelmeyen, Baba’nın İsa’ya çekmediği, yöneltmediği kişilerin inkâr sebeplerinden bir diğeri de Tanrı’yı bir yaratık gibi düşünmeleridir diyebiliriz. Yaratıklar için imkânsız olan şeylerin Tanrı için de imkânsız olduğunu zannedersek, elbette Tanrı’nın üçlü birliğini ve İsa Mesih’in ilahi kişiliğini kavrayamayız. İşte İsa’nın sözlerini “akılalmaz” bulan Yahudi bilginlerinin bir diğer hatası da buydu. Ne kadar dindar olsalar da Tanrı’yı bir yaratık gibi düşünmekten vazgeçemiyorlardı.
Onları İsa’nın sözlerini algılayabilmekten alıkoyan bir başka neden de “kültürel” diyebileceğimiz bir nedendir. İçinde buldukları kültürün ve dinin onlara yüklediği önyargılar o denli kemikleşmişti ki, artık bu önyargıları kırmaları ve gerçeklere tarafsız bir gözle bakabilmeleri neredeyse imkânsız hale gelmişti. İncil’e, İsa’nın duyurduğu Müjde’ye önyargıyla bakıyorlardı.
Aslında bütün bu saydığımız nedenlere baktığımızda, bu kişilerin Baba’dan işitip O’ndan öğrenmek yerine kendi akıllarına, dini ve kültürel önyargılarına dayandıklarını görüyoruz. Öyleyse Baba’nın onları İsa’ya çekmemesinin suçlusu olarak Tanrı’yı göstermeleri mümkün değildir. Bu kişiler Tanrı onları İsa’ya yöneltmediği için İsa’yı ve İncil’i reddediyor değiller. Tam aksine Tanrı sözünü dinlemedikleri için Tanrı onları İsa’ya yöneltmiyor. Matta 13.Bölüm’de Eski Antlaşma’dan yapılan şu alıntıda belirtildiği gibi:
‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, kulakları duymasın, yürekleri anlamasın ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’ (Ayetler 14-15)
Yani Tanrı insanları inançsızlığa zorlamıyor. Aksine onların inanmalarını istiyor çünkü Tanrı insanları seviyor. Ama İsa aracılığıyla Baba’ya gelmek istemeyen, onlardır. Baba’nın bazı kişileri İsa’ya çekmemesi bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Ve sevgili kardeşler, şunu da göz ardı etmeyelim ki, bir insanın şu anda Müjde’ye inanmıyor olması, o kişinin hiçbir zaman iman etmeyeceği anlamına gelmez. Sen bir İsa Mesih öğrencisi olarak sadece Hristiyanlara değil, bütün insanlara sevgi, merhamet ve sabırla yaklaşmalısın. Belki bugün senin duyurduğun Müjde’yi anlamlı ya da inanılır bulmayan bir kişi, ileride iman edecektir, bunu sen bilemezsin. İsa’nın dediği gibi, “Baba’yı işiten ve O’ndan öğrenen herkes bana gelir.”
Peki biz ne yapmalıyız? Tanrı sözünün biz imanlılara vermek istediği ders nedir? Az önce sıraladığımız hatalar üzerinden gidersek, şunları görebiliriz: Kendi aklına değil Tanrı’nın Söz’üne güvenmelisin. Tanrı’nın yaratık değil yaratıcı olduğunu, bizler için imkânsız olan şeylerin O’nun için gayet mümkün olduğunu unutmamalısın. Kültürümüzün ya da yaşadığımız çağın genel-geçer kabullerinin etkisinde kalmamalı ve İncil’e önyargıyla değil açık bir kalple yaklaşmalısın.
Bunları yapmadıkça O’nun ışığı bizi tam anlamıyla aydınlatamaz. Bunun için Tanrı’yı sorumlu tutmak, perdeleri sıkı sıkıya örten bir kişinin, eve güneş ışığı girmemesinden yakınmasına benzer. Bir kitabı okurken, bir filmi izlerken bile, anlamak, kavramak için önce önyargılarımızdan arınmamız gerekmez mi? Tanrı Sözü için de durum esasen böyledir. Biz İncil’e şans tanırsak o da bize sırlarını, açar, Tanrısal gerçekleri bizimle paylaşır. İsa Mesih’le ilgili Müjde’nin derin anlamlarını iman yoluyla bize duyurur ve öğretir. Senin kalbinde O’nun Söz’üne iman yaratan Tanrı’dır ve O bu lütfu sana vermeye her zaman hazır ve istekli. Sen sadece bu lütfu sevinç ve şükranla kabul et. İsa’nın senin için kazandığı ve seninle paylaşmak istediği sonsuz yaşam armağanının tadını çıkar.
Dua Edelim: Sevgili Baba’mız. Biz senin sesini Oğlu’n İsa Mesih aracılığıyla duyalım ve önyargısız, alıcı bir ruhla kabul edelim. O’nun sayesinde sana olan imanda güçlenelim ve sonsuza dek senin huzurunda yaşayalım. Amin.