Tanrı’nın Verdiği Sır

 

Yaşam veren Ruh’tur. Beden bir yarar sağlamaz. Sizlere söylediğim sözler ruhtur, yaşamdır.
Yine de aranızda iman etmeyenler var.”
İsa iman etmeyenlerin ve kendisine ihanet edecek kişinin kim olduğunu baştan beri biliyordu.

“Sizlere, ‘Baba’nın bana yöneltmediği hiç kimse bana gelemez’ dememin nedeni budur” dedi.

Bunun üzerine öğrencilerinin birçoğu geri döndüler, artık O’nunla dolaşmaz oldular.
İsa o zaman Onikiler’e, “Siz de mi ayrılmak istiyorsunuz?” diye sordu.

Simun Petrus şu yanıtı verdi: “Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir.
İman ediyor ve biliyoruz ki, sen Tanrı’nın Kutsalı’sın.”

“Bu söz çetindir. O’nu kim kabul edebilir.” İsa’yı terk eden öğrencilerin bunu yapma nedeni işte bu sözlerle aktarılıyor birkaç ayet yukarıda. O sözlerin de neler olduğuna kısaca bakalım mı? İsa ne demiş de çağdaşı olan dindar insanların çoğu, “Bu sözler çok zor! Kim onu kabul edebilir?” deyip İsa’yı izlemeyi bırakmışlar?

“Yaşam ekmeği Ben’im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz.”

“Size doğrusunu söyleyeyim, gökten ekmeği size Musa vermedi, gökten size gerçek ekmeği Babam verir. Çünkü Tanrı’nın ekmeği, gökten inen ve dünyaya yaşam verendir.”

“Yaşam ekmeği Ben’im. Atalarınız çölde man yediler, yine de öldüler. Gökten inen öyle bir ekmek var ki, ondan yiyen ölmeyecek. Gökten inmiş olan diri ekmek Ben’im. Bu ekmekten yiyen sonsuza dek yaşayacak. Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir.”

Evet, İsa bu sözleri söylüyor. O’nu dinleyen dindar Yahudilerin bu sözlere tepkilerini de yine İncil’den öğrenelim:

“Gökten inmiş olan ekmek Ben’im” dediği için Yahudiler O’na karşı söylenmeye başladılar. “Yusuf oğlu İsa değil mi bu?” diyorlardı. “Annesini de, babasını da tanıyoruz. Şimdi nasıl oluyor da, ‘Gökten indim’ diyor?” (41. ve 42. ayetler)

“Bu adam yememiz için bedenini bize nasıl verebilir?” (52. ayet)

İsa bu kişilerin şaşırtıcı ve acıklı durumunu, “Beni gördünüz, ama yine de bana iman etmiyorsunuz” ve “Size söylediğim söz Ruh’tur, yaşamdır, ama yine de aranızda iman etmeyenler var” sözleriyle ifade ediyor.

Bu insanların İsa hakkında bu kadar isabetsiz bir yargıya varmaları, Tanrı’nın Söz’ü bütün alçakgönüllülüğüyle aralarına gelip onlarla konuştuğu halde O’nu tanıyamamaları, O’nun sözlerine anlam verememeleri bize ne düşündürmeli?

Bu adamların hepsi aptal mıydı acaba? Hiç sanmam. Metinde böyle bir sonuca varmamızı gerektirecek bir ayet yok. İnatçı olabilirler, kibirli olabilirler, önyargılı olabilirler, bir “Einstein” olmayabilirler, ama aptal olduklarını sanmıyorum.

Peki neden Tanrı’yı tanıyamadılar, yaşam veren Tanrı sözü onlara boş, anlamsız, ya da kabul edilemeyecek kadar “çetin” geldi. Neden İsa’yı bırakıp gittiler?

Tanrı’yı kendileri kavrayabilmek istediler. Hatta bunu Tanrı’ya şart koştular. Bugün de birçok insan, hatta bazen biz imanlılar bile, bu hataya düşebiliyor. Tanrı sözünün, “akıllarına yatmasını” şart koşuyorlar, farkında olmadan.

Onların ve milyarlarca başka insanın trajik hatası işte budur kardeşim: Gerçeğin sözlerine kalplerini açıp, değerli bir konuk gibi buyur etmek yerine, deyiş yerindeyse, “Tanrı’yı sınava çekmek!”

— Dur bakalım, sen bizim değer yargılarımıza, alışkanlıklarımıza, kültürümüzün bize dikte ettiği düşüncelerimize tamamen uygun mu konuşuyorsun?

— Sözlerin bizim zaten bildiğimiz şeylerin tekrarı mı? Eğer öylelerse, mesele yok, gökten inmiş olabilirsin. Ama bizim anlayamayacağımız ya da onaylamayacağımız, yeni, farklı şeyler söylüyorsan, seni Tanrı olarak kabul etmeyiz! Tanrı’nın daima bizim aklımıza yatan, bizi hiçbir zaman şaşırtmayan, düşündürmeyen, bizim zaten bildiğimiz ve düşündüğümüz şeyleri söylemesi gerek!

Bu insanların yaptığı kendilerini Tanrı yerine koymaktı aslında. Çünkü Tanrı’nın ne söylemesi, ne söylememesi gerektiğine kendileri karar veriyordu. Tanrı’nın nasıl olması, nasıl olmaması gerektiğinin onay mercii de kendileriydi onların gözünde.

Öte yandan, şu alçakgönüllü balıkçı Petrus’a bak: Gerçeği kabul etmek için üniversiteler bitirmesi gerekmedi, üstün zekâlı olması da.

“Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir. İman ediyor ve biliyoruz ki, sen Tanrı’nın Kutsalı’sın.”

Petrus,

“Ölçtük tarttık, araştırdık ve billiyoruz ki…” demedi.

“Sözlerinin çağımızın gerçekleriyle uyumlu olduğunu düşündük ve böylece biliyoruz ki…” demedi.

Petrus, “Senin bizim Rab’bimiz ve Kurtarıcımız olduğuna, Tanrı’nın Kutsalı olduğuna karar verdik” bile demedi.

Petrus sadece iman etti. Baba’nın O’na yaptığı çağrıyı inatla reddetmek yerine, alçakgönüllülükle kabul etti. Böylece Tanrı’ya O’nu kurtarması, bunun gerektirdiği eylemi yapması için kalbinde yer açmış oldu.

Ne ilginçtir ki bazen bizler de İsa’ya inanmayanların düştüğü hataya düşebiliyoruz. Oysa İsa’yı kabul etmenin bizim yapmamız gereken bir iş, vermemiz gereken bir karar olduğunu düşündüğümüzde, omuzlarımıza kaldırabileceğimizden daha fazla bir yük almış oluruz. Tanrı Sözü’nü ruh ve hayat olarak kabul edelim, elimizi uzatıp onu gerçeğin ta kendisi olarak alalım. O’nun her Sözü’nü sınamak, bir laboratuar nesnesi gibi analiz etmek yararlı değil.

Petrus’un doğru iman ikrarını dile getirebilmesi, onun da dediği gibi, iman sayesinde oldu. Zekâsı, eğitimi ya da dindarlığı sayesinde değil.

Matta 16.bölüm, Petrus’un İsa ile ilgili iki farklı tavrını karşılaştırabilmemiz için bize fırsat sağlar: Bir keresinde Petrus, İsa’nın çarmıha gerilmesiyle ilgili ön bildirilerini yanlış bulur ve itiraz eder. Ona göre Tanrı Oğlu bu şekilde çarmıha gerilemezdi. Bu ona mantıksız geliyordu. Petrus bunu onaylamıyordu. Ama İsa’nın O’nu azarladığını görüyoruz. Öte yandan aynı Petrus bundan hemen önce, kendi duygu ve düşüncelerini işin içine katmak yerine salt imanını ikrar ettiğinde, bakın İsa ona ne cevap verir:

İsa onlara, “Siz ne dersiniz” dedi, “Sizce ben kimim?” Simun Petrus, “Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin” yanıtını verdi. İsa ona, “Ne mutlu sana, Yunus oğlu Simun!” dedi. “Bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babam’dır.

Sevgili dostum, İsa’yı her ayette tekrar tekrar bizim onayımızdan geçme sınavına sokmak yerine biz de Petrus gibi sadece imanımızın sesini dinleyelim, olur mu? Çünkü iman bize Tanrı’yı tanımamız, O’nu Tanrı olarak kabul etmemiz için verilmiş bir armağandır. Akıl ve mantık da Tanrı’nın bize verdiği harika armağanlardır ama onların görevi farklıdır. Tanrı’yı kabul etmek bize ve aklımıza kalsaydı biz de Müjde metnindeki o talihsiz insanlar gibi, “Bu sözü kim kabul edebilir!” deyip İsa’yı terk ederdik. Ama Petrus gibi, kendimize değil İsa’ya odaklanınca, gerçeğin, hayatın O’nda, O’nun sözünde olduğunu imanla kabul edince görüyoruz: Bu sırrı bizlere kendi insani yetilerimiz değil, sadece göklerdeki Baba’mız açıyor.

Dua Edelim: Göksel Baba’mız, senini beden alıp aramıza gelen Söz’ün ve O’nu bize açıklayıp bizde iman yaratan Ruh’un için şükrediyoruz. İsa’yı kendi insani yetilerimizle, duygu ve düşüncelerimizle değil, imanla kabul etme lütfunu bize her zaman ver ki Oğlu’ndaki Ruh’u ve hayatı hiçbir zaman reddetmeyelim. Amin.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar