Tanrı’yı Ciddiye Almak

 

Sonra İsa, mucizelerinin çoğunu yapmış olduğu kentleri, tövbe etmedikleri için şöyle azarlamaya başladı: “Vay haline, ey Horazin! Vay haline, ey Beytsayda! Sizlerde yapılan mucizeler Sur ve Sayda’da yapılmış olsaydı, çoktan çul kuşanıp kül içinde oturarak tövbe etmiş olurlardı.  Size şunu söyleyeyim, yargı günü sizin haliniz Sur ve Sayda’nın halinden beter olacaktır!  Ya sen, ey Kefarnahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, ölüler diyarına indirileceksin! Çünkü sende yapılan mucizeler Sodom’da yapılmış olsaydı, bugüne dek ayakta kalırdı.  Sana şunu söyleyeyim, yargı günü senin halin Sodom bölgesinin halinden beter olacaktır!”

İsa’nın yeryüzünde gerçekleştirdiği mucizelerin önemli bir kısmı Yahudiye bölgesinde, Kudüs, yani Yeruşalim’de ve çevresinde gerçekleşti. Ama en çok sayıda mucizesini kuzeydeki Celile bölgesinde göstermiştir. Taberiye gölünü çevreleyen havzada Kafernahum, Horazin ve Beytsayda kasabaları vardı. İsa bu bölgede uzun süre yaşadı. Dünyadaki hizmetinin büyük bir bölümünde de, dediğimiz gibi, bu yöre halkıyla bir arada yaşadı, onlara öğretti, hastalara şifa verdi. Onlara Tanrı’nın Egemenliği’nin sevinç dolu haberini duyurdu. Luka 4:14 ayetinde belirtildiği gibi:

İsa, Ruh’un gücüyle donanmış olarak Celile’ye döndü. Haber bütün bölgeye yayıldı. Oranın havralarında öğretiyor, herkes tarafından övülüyordu.

Tanrı bu mütevazı köy ve kasabalara, ne Yeruşalim’e ne de o dönemde dünyanın en büyük metropolleri olan İskenderiye ve Roma’ya vermediği büyük bir nimet, büyük bir bereket kaynağı vermişti. İsa Mesih’le bir arada olmak, onu aralarında görmek, onun yüzünü görüp sesini işitmek ayrıcalığı!

Bu insanlar O’nun övülecek niteliklerini fark ettiler de. Ama İsa’ya verdikleri karşılık şükran dolu bir inanç ve güven mi oldu? Çoğu durumda hayır! İsa başka bir yerde de kendi büyüdüğü kasaba olan Nasıra’nın imansızlığını acı bir biçimde tecrübe eder, adeta şaşırır bu imansızlığa:

Markos Müjdesi’nin 6.Bölüm’ünde, Rab’bimizi üzen bu imansızlık tavrı şu şekilde ifade ediliyor:

Söylediklerini işiten birçok kişi şaşıp kaldı. “Bu adam bunları nereden öğrendi?” diye soruyorlardı. “Kendisine verilen bu bilgelik nedir? Nasıl böyle mucizeler yapabiliyor? Meryem’in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun’un kardeşi olan marangoz değil mi bu? Kızkardeşleri burada, aramızda yaşamıyor mu?” Ve gücenip O’nu reddettiler.

İşte gerek Nasıra, gerekse İsa’nın metnimizde adlarını andığı Horazin, Beytsayda ve Kefernahum kasabaları, Tanrı’nın onlara gösterdiği bu büyük cömertliğe küstahça karşılık verdi. Ahalilerinin büyük çoğunluğu aralarına gelmiş olan onlara alçakgönüllülükle hizmet etmek isteyen Tanrı Oğlu’na burun kıvırdı. Kendi akıllarını Tanrı Sözü’nden üstün saydılar; İsa’yı ve O’nun müjdelediği kurtuluş gerçeğini reddettiler. İsa onlara sabırla davrandığı, imansızlıklarını görmezden gelip tekrar tekrar, şefkatle onlara el uzattığı halde, kibirli bir ruhsal körlükle hep kendi bildiklerini okudular. Tabii bütün halk böyle değildi ama büyük çoğunluk için ne yazık ki durum buydu.

İsa’nın kıyaslama yaparken sözünü ettiği Sodom, Sur ve Sayda kentleri ise imansızlıklarıyla tanınan bölgelerdi. Tanrı Sözü’nün  Yeruşalim ve Celile kadar yoğun biçimde duyurulmadığı, ruhsal bakımdan çorak kalmış olan bu bölgeler ahlaksızlığın pençesine düşmüşler ve Tanrı’nın gazabına uğramışlardı. Örneğin Sodom kentinin akıbeti ile ilgili olarak Yaratılış 13:13 ve Yasa’nın Tekrarı 29:23 ayetlerine bakılabilir. Sur ve Sayda kentleri için de benzer bir durum söz konusuydu.

Belli ki dindarlığıyla övünen ve İsa’yı hor gören Horazin, Beytsayda ve Kefernahum kasabaları kendileri için böyle bir cezayı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. Kendi dindarlık ve Tanrı anlayışları, kendi gelenekleri onlar için yeterli zannediyorlardı. Hatta doğru olan yolun kendi yolları, kendi dindarlık anlayışları olduğuna ikna olmuşlardı ve bu konuda büyük bir kibir içindeydiler. Ama İsa durumun böyle olmadığını söylüyor onlara.

Onlar Sur, Sayda, Sodom gibi yıkıma uğramış şehirlere kıyasla, Tanrı sözüne çok daha fazla muhatap olmuşlardı. Tanrı’nın yasası ve müjdesi onlara duyurulmuştu. Beden alıp insan olmuş olan Kurtarıcı, Mesih İsa onların şehirlerinde yaşamış, havralarında Tanrı sözünü öğretmiş, hastalarını iyileştirmiş, ölülerini diriltmişti. Demek ki onlar günahkarlığın zirvesi sayılan Sodom’dan, Sur ve Sayda’dan daha şanslılardı. Ama kendilerinin de büyük bir günahı vardı: Kibir!

Kardeşim, kibir ve imansızlık bir kısır döngü oluşturur. Kibir imansızlığa imansızlık da kibre yok açar. Ve bu karşılıklı etkileşim bir kartopu gibi gittikçe büyür, büyür.

Bu ayetleri sadece tarih bilgisi olarak okursak Rab’bin bize öğretmek istediği gerçeği göz ardı etmiş oluruz. Görebilmeliyiz ki İncil’deki iyi habere, İsa’nın orada bize verilen şifa dolu müjdesine kayıtsız kalmak, Tanrı’nın öfkesine yol açacak büyük bir hatadır. Ve bu hata Horazin, Beytsayda, Kefernahum halkının durumuyla aynı sebepten kaynaklanır: “Biz böyle iyiyiz. Bizim Tanrı Oğlu’na, İsa’nın bizi kurtarmasına ihtiyacımız yok” düşüncesinden. Oysa Tanrı sözü ne diyor:

“Bugün O’nun sesini duyarsanız, yüreklerinizi nasırlaştırmayın.” (İbraniler 4:7)

ve:

İsa, ‘Siz yapıcılar tarafından hiçe sayılan, Ama köşenin baş taşı durumuna gelen taş’ tır. Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur. Elçilerin İşleri 4:11-12

İsa Mesih Tanrı sevgisi ve merhametinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Zaten öyle olmasaydı bizi kendi canı ve kanı pahasına kurtarmaz, bütün insanların günahlarının kefareti olmak üzere çarmıh üzerinde kendini feda etmezdi. Ve İncil’deki 2.Petrus mektubunda da belirtildiği üzere, “Bazılarının düşündüğü gibi Rab vaadini yerine getirmekte gecikmez; ama size karşı sabrediyor. Çünkü kimsenin mahvolmasını istemiyor, herkesin tövbe etmesini istiyor.” (Ayet 3:9)

Bu Tanrısal istek İsa’yı küçümseyen Horazin, Beytsayda ve Kefernahum ahalisi için olduğu kadar, günümüz insanları için de geçerli. Ve imansız kişiler olmasak bile zaman zaman benzer bir kendini beğenmişlik ve aymazlıkla Tanrı sözünü ikinci plana atan, İsa Mesih’e güvenmek yerine kendi akıl yürütmelerimizle hareket eden senin ve benim için de. O sonsuz sevgisi ve affediciliğiyle sana tekrar tekrar kollarını açıyor. Sen her bağışlanma dilediğinde, O seni sevinçle bağışlıyor. O, evet, ebedi ve adil yargıçtır ve bir gün herkesi yargılayacaktır. Ama o seni yargılamak ve cezalandırmak değil kurtarmak istiyor. (1.Timoteos 2:4) Bunun için dünyaya geldi (Yuhanna 3:17) ve bunu yapacak güçtedir. Romalılar 6:23

Dua Edelim: Ya Rab. Senin sözünü, İncil’de bize anlattığın kurtuluş müjdeni okuduğumuz ve işittiğimiz zaman, kibir ve ilgisizlikle değil, iman ve şükranla karşılık verebilmemizi sağla. Amin.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar