Biz insanlar ne yazık ki günah işliyoruz, dünyamızda günahsız bir kişi yok. Günahsız yaşamak mümkün değil. Ama, Cennet’e gitmek istiyorsak, günahsız olmamız gerekir. Burada büyük bir sorun olduğunu görebiliriz.
Durumumuzu ve Tanrı’nın bizden ne istediğini daha iyi anlayabilmek için, günahın ne olduğunu anlamamız gerekir.
Günah kavramının altında aslında iki farklı şey vardır. Birincisi, bizim günah işliyor olmamızdır. Örneğin bizler yalan söylüyoruz, Tanrı’nın adını boş yere ağzımıza alıyoruz, zina ediyoruz, çalıyoruz. Ama bundan daha önemli olan ikinci bir şey daha vardır. Bu da asli günahtır. Peki, asli günah ne demektir?
Asli günah, dünyamıza doğan her insanda bulunur. Hepimiz Adem’in çocuklarıyız ve doğamızı ondan miras aldık. Başlangıçta Tanrı ilk insanları, yani Adem ve Havva’yı, mükemmel olarak yaratmıştı. Ama sonra kötü bir şey oldu: Adem, karısı Havva ile birlikte günaha düştü. Tanrı’nın önünde günah işledi, Tanrı’nın buyruğuna karşı geldi. Günah zehir gibi Adem’in hayatına aktı, her şeye damgasını vurdu. Adem’in Tanrı’yla olan ilişkisi bozuldu. Doğası da, aynı şekilde, bütünüyle bozuldu. Bundan sonra bu bozulmuşluk Adem’in bütün çocuklarına da aktarıldı ve hepimizde varlığını sürdürüyor. Herkes kaçınılmaz olarak bu bozulmuşlukla doğuyor. Bizler doğduğumuz günden beri, hatta doğmadan önce bile, günahkârız. Asli günahın etkisi altındayız.
Bizdeki asli günahı nasıl betimleyebiliriz? Aslında onu betimlemek mümkün değil. Onun ne olduğunu bize Tanrı’nın sözü, yani Kutsal Kitap (Tevrat, Zebur, İncil) öğretiyor. Kendi aklımızla onu kavrayamıyoruz, çünkü aklımız da günahın etkisi altındadır. Asli günahın gerçekliğini yalnız Tanrı’nın sözü aracılığıyla anlayabiliriz.
Asli günahın bizdeki etkisi nedir? İlk olarak şudur: Tanrı’nın bizdeki sureti bozulmuştur. Tanrı insanı yarattığı zaman şöyle dedi: “Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım.” Böylece ilk insan, Adem, Tanrı’nın suretinde yaratıldı. Ama günaha düşüşten sonra Adem’deki Tanrı sureti bozuldu. Aynı şekilde o zamandan beri bu suret onun çocuklarında da bozulmuş durumdadır.
Asli günahın etkisi altındayken bizim Tanrı’yla ilişkimiz doğal olarak yanlıştır. Dolayısıyla kendimizle ve başkalarıyla ilişkilerimiz de yanlış olmaktadır. Günaha kölelikte doğuyoruz ve sonunda öleceğiz. Oysa Tanrı ilk insanı günahlı ve ölümlü yaratmamıştı, bunlar Adem’in günaha düşüşünden sonra insan hayatına girdiler.
Asli günah gerçeğiyle ilgili olarak Kutsal Kitap’tan iki örnek vermek istiyorum. Birincisi Eski Antlaşma’nın Mezmurlar kısmından. Davut Peygamber bir mezmurunda şöyle diyor:
“Kötüler daha ana rahmindeyken yoldan çıkar, Doğdu doğalı yalan söyleyerek sapar” (Mezmur 58:3).
Yeni Antlaşma’da da, Kurtarıcı İsa’nın bir elçisi olan Elçi Pavlus, şöyle öğretiyor (Romalılara Mektup, bölüm 5, ayet 18):
“İşte, tek bir suçun bütün insanların mahkûmiyetine yol açtığı gibi, bir doğruluk eylemi de bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı.”
Adem bir suç işledi, ve bu suç bütün insanlara mahkûmiyet getirdi.
Genel olarak baktığımızda, “Günah nedir?” sorusunu nasıl yanıtlayabiliriz? Kısaca şöyle: Günah, Tanrı’ya karşı olan her bir eylemimiz, düşüncemiz ve sözümüzdür. Ama bu yetmez! Daha derinlere bakmamız gerekiyor. Günah yalnız bireysel kötü eylemlerimiz değil, aynı zamanda bizde olan bozulmuşluktur. Bu da yetmez! Bunun da ötesine bakarsak, söylemeliyiz ki, günah aslında üzerimizde hüküm süren karanlığın hükümranlığıdır, bizi köle durumunda tutan güçtür. İsa şöyle diyor: “Size doğrusunu söyleyeyim, günah işleyen herkes günahın kölesidir” (Yuhanna 8:34). Sen günah işledin mi? Demek ki günahın kölesisin.
“Ama öyle olamaz ki! İnsan yalnız birazcık günah işliyor, ondan sonra işlemiyor ve her şey yoluna giriyor!” Böyle düşünüyor olabilirsin. Ama, hayır. Bu mümkün değil. Günah seninle kalır. Senin efendin olur. Bu noktada, asli günahın ne olduğunu biraz da olsa anlayabiliriz.
Kutsal Kitap herkesin Adem’in başlangıçtaki suçsuzluk durumuna doğduğunu ve ancak zaman geçtikçe günahkâr olduğunu söylemiyor. Hayır, gerçek şudur ki, biz günahkâr olarak doğuyoruz ve kendi gücümüz ve çabalarımızla kendimizi günahın etkisinden kurtaramıyoruz. Doğal olarak biz, tamamen karanlığın çocuklarıyız, Tanrı’ya düşmanız. Durumumuzu değiştiremiyoruz.
Çocuklar gerçekten günahlı mıdır? Tanrı sözüne göre, evet, öyledirler. Bu dünyaya doğan hiçbir bir bebek günahsız değildir. Peki bunu nereden biliyoruz? Tanrı’nın sözü öyle diyor: “Günahın ücreti ölümdür”. Günah işlersen, öleceksin. Peki, bebekler ölüyor mu? Ne yazık ki evet, dünyamızda bebekler de ölüyorlar. Günahsız olsalardı, ölmezlerdi.
Bir anne babanın, çocuklarını, hiçbir başka insandan günah öğrenemeyeceği şekilde büyüttüklerini var sayalım. Sonuç ne olur? Bu çocuk iki üç yaşındayken, anne baba şunun farkına varacaklardır: O da günahlı bir insandır. Bizim günahı “öğrenmeye” ihtiyacımız yok. Doğamızda olduğu için onu doğal olarak yapabiliyoruz. Neden mi? Kutsal Kitap’ın söz ettiği asli günah bütün insanoğullarında gerçektir de ondan.
Bazen şöyle de denilir: “Günah, yalnız bilinçli bir şekilde Tanrı’nın iradesine karşı gelmektir.” Bu şekilde düşünen insan, günahın ne gibi bir şey olduğunu anlamaz. Bir benzetme yapalım: Diyelim ki, biri sana bir tabak çorba veriyor. Sen de büyük bir zevkle çorbayı içiyorsun. Sonra sana çorbayı veren kişi diyor ki, “Bu çorba zehirliydi!” Acaba sen çorbanın zehirli olduğunu bilmeden içtiğin için, zehrin senin üzerinde bir etkisi yok mudur? Tabii ki öyle değil. Senin bilip bilmemenden bağımsız olarak, zehir aynı derecede etkili olacaktır. Günah da böyledir.
Kutsal Kitap’ın asli günah ile ilgili öğretişi o kadar nettir ki, gerçeği seven bir insan ne ondan kaçınabilir ne de onu inkâr edebilir. Asli günah, Adem’in günaha düşüşünden beri, insan olmanın bir parçasıdır. Böylece, diyebiliriz ki, Hristiyanlıkta öğretilen insan öğretisi, iyimser ve süslü değildir, bunun yerine gerçekçi ve doğrudur. Bütün insanların kurtuluşa ihtiyaçları vardır. Hiç kimse kendi gücüyle kurtulamaz.
Hepimiz, günaha düşmüş olan atamız Adem’in çocuğu olarak doğuyoruz. Adem’den miras olarak aldığımız bir egemenliğe doğuyoruz. Bu egemenliğin adı günah egemenliğidir. Oysa Tanrı istiyor ki, biz bambaşka bir egemenliğin altına girelim. Kutsal Kitap’ta şöyle okuyoruz:
“O (yani, Tanrı) bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp sevgili Oğlu’nun egemenliğine aktardı” (Koloseliler 1:13).
Eğer sen senin uğruna çarmıhta ölen, ardından da dirilen Rab İsa Mesih’e iman edersen, Tanrı bu imanın sayesinde seni karanlığın hükümranlığından Oğlu İsa’nın egemenliğine aktarır.