Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: “Din bilginleri ve Ferisiler Musa’nın kürsüsünde otururlar. Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler.
“Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini ‘Rabbî’ diye çağırmalarından zevk duyarlar.
“Kimse sizi ‘Rabbî’ diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır. Kimse sizi ‘Önder’ diye çağırmasın. Çünkü tek önderiniz var, O da Mesih’tir. Aranızda en üstün olan, ötekilerin hizmetkârı olsun. Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.
“Öğretmenin dediğini yap, yaptığını yapma” diye bir söz vardır. O sözün kaynağı İsa’nın bu ayetlerde dile getirdiği bu ifade olsa gerek. Din bilginlerini eleştiren İsa, insanların onların söylediklerini yapmalarını, ama onları örnek almamalarını öğütlüyor. Din öğretmenlerini ağır bir şekilde eleştiriyor. İsa’nın eleştirdiği bu din bilginleri alçakgönüllü biçimde Tanrı sözüne hizmet eden öğretmenler değil. İsa, önemli konumlarda bulunan, dini konuları iyi bilen ama kendi yaşamlarında bunları uygulamayan kişileri eleştiriyor.
Bu kişilerde iki özellik görüyoruz: Tanrı sözünü genellikle iyi biliyorlar ve anlatıyorlar. İşin buraya kadar olan kısmıyla, onların iyi birer öğretmen olduklarını, Tanrı sözüne iyi şekilde hizmet ettiklerini düşünebiliriz. Ama İsa’nın sözlerinden anlıyoruz ki, sadece bilmek yeterli değildir. Hatta bildiklerini doğru şekilde anlatabilmek, öğretebilmek bile. Mutlaka bu bilgilerimizi kendi kişisel yaşamımızda uyguluyor olmamız gerekir. Yoksa söylediklerimizin, bildiklerimizin, öğrettiklerimizin bir faydası olmaz.
İsa’nın eleştirdiği din bilginleri ve diğer aşırı dindar kişilerde var olduğunu söylediğimiz iki özellikten ikincisi de, gösterişi sevmeleri. Tanrı hoşnut etmeyi önemsememeleri, şov peşinde koşmaları.
İsa bir yerde ‘hamail’ diye çevrilen bir şeyden bahsediyor: “Hamaillerini büyük yaparlar.” Bunlar içine bazı kutsal kitap ayetleri konan, alna ya da kola takılan küçük kutulardı. Kullanılma amaçları kişinin Tanrı Sözü’nü sürekli olarak hatırlamasıydı. Bunların büyük olmasının hiçbir gereği yoktu, küçük de olsalar bu hatırlatma görevini pekâlâ yapabilirlerdi.
İsa’nın, uzun tutulmasını eleştirdiği püsküller de aynı amaca yönelikti: Giyen kişiye Tanrı sözünü hatırlatmak. Bunların da uzun olmalarının giyene hiçbir fazladan katkısı olamazdı. Uzun tutulmalarının hiçbir gereği yoktu.
Ama tabii amacım Tanrı Sözü’nü kendime sürekli hatırlatmak değil de, böyle yaptığımı cümle aleme göstermekse, o başka! O zaman hamayilimin olabildiğince büyük olmasını isterim ki herkes benim Tanrı Sözü’ne ne kadar bağlı olduğumu, onu nasıl her zaman aklımda ve kalbimde tuttuğumu bilsin! Ne dindar adam desinler bana!
İnsanları kandırabilirim. Ama ya Tanrı! Sahte dindarlığımla belki insanları kandırabilirim ama Tanrı’yı kandırabilir miyim?
İşte, İsa’nın kınadığı din bilginleri ve Ferisiler (yani yargılayıcı ve yasacı dindarlıklarıyla kendilerini Tanrı önünde aklanmış sayan kişiler) bu iki olumsuz özelliğe sahipler. İnsanlara öğrettikleri ve yapmaya zorladıkları dini ve ahlaki görevlerden kendileri uzak duruyorlar ve dindarlıklarını bir gösteriş aracına dönüştürüyorlar.
“Rabbi”, yani “öğretmen” diye, “âlim” diye çağrılmaktan, şölenlerde, toplantılarda baş köşelere kurulmaktan hoşlanıyorlar. İsa bu gibilerin özelliklerini net biçimde tarif ettikten sonra bize tavsiyelerde bulunuyor:
““Kimse sizi ‘Rabbî’ diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz. Yeryüzünde kimseye ‘Baba’ demeyin. Çünkü tek Babanız var, O da göksel Baba’dır. Kimse sizi ‘Önder’ diye çağırmasın. Çünkü tek önderiniz var, O da Mesih’tir.” (Ayetler 8-10)
İsa bize burada, örneğin okuldaki öğretmenlerimize ‘öğretmenim’ diye hitap etmemizi yasaklamıyor. Ama Tanrı sözünü öğrenirken ve öğretirken insanların bizim hakkımızda neler düşünüp söyleyeceklerini değil, Tanrı’nın bize ne öğretmek istediğini önemsememiz gerektiğini söylüyor. Bir ayeti ezberlemek mi istiyoruz? Bunu o ayeti bilmeye, akılda tutmaya ihtiyacımız olduğu, Tanrı’yı hoşnut etmek için o ayeti yaşamımıza uygulamamız gerektiği için yapmalıyız. Yoksa, “Şu kişi Kutsal Kitap’ı çok iyi biliyor!” desinler diye değil.
Tanrı Sözü’nü çalışmak, öğrenmek, bilmek harika bir şeydir. Ama bilgimizi bir üstünlük ya da statü aracı olarak kullanmak, ondaki bütün bereketi reddetmek demek olur.
Yine İsa, “Yeryüzünde kimseye ‘baba’ ya da ‘önder’ demeyin” derken bize birtakım yasak kelimeler veriyor değil! Tabii ki her insanın bir ailesi, bir babası vardır ve anne babamıza uygun şekilde hitap etmeliyiz, bunda bir yanlışlık yok! Ya da bazı konularda bazı kişilerin yol göstericiliğinden, liderliğinden yararlanmakta da bir sakınca yok. İsa’nın dediği, Tanrı sözünü bize öğretenin bizzat kendisi olduğudur. Yaratılmış bir insanı ya da insanları tartışılmaz “üstat,” mutlak otorite olarak görmek, Tanrı Sözü’ne değil o kişiye yücelik vermek anlamına gelir! Bu ‘üstat’, bu ‘baba’, ‘dede’, ‘guru’, ‘efendi’, âlim’ bir başkası da olsa, biz kendimiz de olsak durum değişmez. İşte Rab’bimiz bizi bu hataya karşı uyarıyor. İsa yeryüzüne, aramıza, Tanrı’yı ve O’nun sözünü tanıtmak, bildirmek için geldi. O, Tanrı Sözü’nün bizzat kendisidir.
Yuhanna 1:14’ten okuyorum: Söz, insan olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini –Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini– gördük.
Tanrı Sözü’nde ve Kutsal Kitap’ta bize O’nun yaşamı, ölümü ve dirilişi anlatılır ki Tanrı’nın İsa aracılığıyla bütün insanlar için sağladığı, iman eden her insana armağan ettiği ebedi kurtuluş ve mutlulukla ilgili Müjde’den haberdar olalım. Bu gerçeği bilelim, öğrenelim. Bu bilgiyle gösteriş yapalım diye değil, Tanrı Sözü aracılığıyla yaşayalım diye bu sözler bize lütfedilmiştir. Üstünlük taslayalım diye değil, aksine alçakgönüllülüğü, sevgiyi, kardeşimize, komşumuza hizmet etmeyi öğrenelim diye. Ve Kutsal Kitap çalıştıkça, okudukça, kardeşlerimizle birlikte Tanrı Sözü’nde derinleştikçe, onu bilmeye ne kadar muhtaç olduğumuzu daha derinden kavrayalım. Kendi aklımız ve fikrimizle Baba’yı anlamanın ve bilmenin olanaksız olduğunu giderek daha açık seçik görelim. Tek gerçek öğretmen ve önder olan İsa’ya ne kadar muhtaç olduğumuzu daha iyi bilelim ve sadece O’ndan öğrenelim.
Dua Edelim: Ya Rab İsa. Sen, ‘Benden öğrenin çünkü ben alçakgönüllü ve yumuşak huyluyum’ diyorsun. Bunun için lütfen bize alçakgönüllülük armağan et. Öyle ki biz kendi yüceliğimiz için değil, senin bilgeliğin ve doğruluğundan pay almak için sözüne gelelim, senin sözünle yaşayalım ve sadece seninle övünelim. Amin.