Aşk Mı? Sevgi Mi?


Evliliği devam ettiren nedir? Aşk mı? Sevgi mi? Birbirinden hoşlanan bir erkek ve kadın ilk buluşmalarında ne yaparlar?

Bir erkek ilk tanıştığı kıza kendini tanıtırken, tabiri caizse damat gibi giyinir. Kadın da düğüne gider gibi.

Yani erkek ile kadın birbirine hoş görünmek için kendilerini olmadıkları biri gibi gösterirler, karakterlerini birbirlerinden gizlerler.

Erkek hiç olmadığı kadar giysilerine dikkat eder. Saçını o biçim yaptırır ve parfümü üzerine boca eder. Uzun zaman sonra dişlerini bile fırçalar hatta.

Tabii ki kadının durumu da aynıdır. O da Oscar ödül törenine gider gibi gelir ilk buluşmaya. Kırmızı halıda magazincilere poz verecek sanki. Ondan sonra ne mi olur? Bir yıl boyunca birbirlerini hep bu “kostümlerin” içinde görürler. Oğlan Türkçeyi haber spikerleri kadar düzgün konuşur, kız her cümleye serpiştirdiği yabancı kelimelerle İngilizcesini konuşturuyordur mesela.

Bir yıl içinde (hatta çoğu durumda 3 ilâ 6 ay arasında) o şiveler arada bozulmaya, erkek o asilzade halinden çıkmaya başlar. Kızın da arada bir kirpikleri düşer, fönü bozulur, fondöteni akar ama her ikisi de içinde yaşadıkları “kostümleri” tamamen terk etmemişlerdir henüz.

İşte aşk, o dönemin favori duygusudur. “Onun için dünyayı yakarım, annemi babamı karşıma alırım”, “Sen benim her şeyimsin”, favori cümlelerdir.

Birinden bu cümleleri duyduysanız olası iki seçenek var. Ya bu çift ayrılacak ve karşıdaki kişi birbirleri için “hiç de göründüğü gibi değilmiş” diyecek ya da evlenecekler. İlk durumda erkek veya kız başkalarını bulup bu düzeni az önce saydığım sırayla devam ettirecek. Tabii kostümleri değiştirmeden.

Evlenilirse, “Evlenmeden önce böyle değildi, çok değişti” süreci başlayacak. Çünkü erkek evlilik rahatlığına girince damatlık yerine çekecek pijamaları, kadın da takma kirpikleri, takma saçları, abiyelerini çıkarıp takacak bigudileri ve böylece, “çok değişti” sürecine girilmiş olacak.

Sizce neden “Canımdan çok seviyorum” dediği, adının baş harflerini koluna yazdığı karısını döven adamlar, onca aşk sözüne rağmen sonunda birbirini aldatan eşler görüyoruz?
Aşkın geçici ama sevginin kalıcı olduğunu kavradığımızda aşık olmaktan çok sevmek gerektiğini anlayacağız. Eğer severseniz, değiştiğinde de seversiniz. Eğer severseniz farklılıklarını da seversiniz, kötü yanları size beraber aşacağınız tatlı zorluklar olarak gelir. Eğer severseniz üzerinden o damatlığı/elbiseyi çıkardığında ve gerçek karakteriyle karşılaştığınızda da seversiniz. Biz sevginin ne olduğunu İsa Mesih’in yaşamında, ölümünde ve dirilişinde görüyoruz.

Bu aslında, fedakârlık, adanmışlık, anlayış, ilgi ve sadakat demek.

Aşk ve sevgi farklı duygulardır ama birbirlerini tamamladıkları durumlar da vardır. Böyle durumlarda aşk ve sevgi, inşaatı tamamlanmamış bir köprünün henüz birleşmemiş iki yakasına benzetilebilir. Aşk sizi köprünün yarısına kadar götürür ancak sevgi köprünün diğer yarısını size yaptırır, emek harcatır. Köprü bitince de sevgi yolunu kullanırsınız. Çoğu kişi o köprüyü tamamlamadan aşkın verdiği hızla karşı yakaya zıplayarak geçmeye çalışıyor. Ondandır o yoldan geçerken aşağıya düşüp “boğulan” bir sürü insan olması.

Sevgi kalıcıdır, bu nedenle müşterek bir hayat kurmak için aşk denen ruh haline değil, sevgiye odaklanmak gerek. Hayatınızı, gerçekten sevdiğiniz kişi ile kurun. Sadece aşık olduğunuz, ama aslında sevmediğiniz kişi ile ömür geçmiyor.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar