Bağışlamak ve bağışlanmak. Birçoğumuz için zor bir konu. Ama gelin bugün bunun üzerinde biraz düşünelim.
Sonda söylenmesi gerekeni başta söyleyeyim. Bağışlanmanın gerçekleşmesi için bir şeylerin feda edilmesi gerekiyor. Söylediklerim size garip gelebilir, farkındayım ama gerçek bu.
Canın yandı, üzüldün. Sinirlenmekte, hayal kırıklığına uğramakta ve hatta korkmakta tamamen haklısın. Ama yine de bağışlanmanın gerçekleşmesi için bir şeylerin feda edilmesi gerekiyor. Gerçekler acıdır. Birisi sana karşı bir yanlış yaptığında, fedakârlık yapması gereken o değil, sensin. Evet, haklısın, bu biraz garip gelebilir ama izin ver de açıklayayım.
Özür dilemek, af istemek. Seni inciten kişi bunu yapmalı mı? Evet. Bir daha tekrarlamayacağına söz vermeli mi? Kesinlikle. Seni nasıl incittiğini, canını nasıl yaktığı anlasa, sana da bunu hissettirse fena mı olur? Yüzde yüz harika olur. Ama ikimizin de yakından bildiği bir şey var. Bir kişi bize karşı bir kötülük ettiğinde, bizde bir yara oluşur. Bu yara öylesine derindir ki içimizde bir boşluk, bir sızı bırakır. Ne kadar uğraşsalar da asla kapanmayan, yeri doldurulamaz bir duygu kalır. İzler ve hatıralar kolayca unutulmaz.
Asıl ihtiyacın olan şeyi de karşıdaki kişi sana veremez. Yaşanmış şeylerin hiç yaşanmamış olması. Bu ne demek oluyor biliyor musun? Bağışlanmanın gerçekleşmesi için birinin fedakârlıkta bulunması lazım. Bağışlamak için “haklıyım”, “bunu bana borçlusun” gibi düşüncelerini bir kenara bırakmak gerek. Ve bırakmak hiç de kolay değil. Diğer bir zor yanı da bunun bir anlık bir şey olmaması. Bağışlama göz açıp kapanıncaya kadar çabucak gerçekleşen bir şey değil. Bir süreç.
Bağışlanmanın gerçekleşmesi için bir şeylerin feda edilmesi gerekiyor. Ve fedakarlıkta bulunması gereken kişi hatayı yapan değil, hataya maruz bırakılandır. Bunun ne kadar zor bir şey olduğunun farkındayım. Ancak ilişkilerin devam etmesinin tek yolu budur.