Başlamak Ve Bitirmek

“Ama şuna ne dersiniz? Bir adamın iki oğlu vardı. Adam birincisine gidip, ‘Oğlum, git bugün bağda çalış’ dedi. “Oğlu, ‘Gitmem!’ dedi. Ama sonra pişman olup gitti. “Adam ikinci oğluna gidip aynı şeyi söyledi. O, ‘Olur, efendim’ dedi, ama gitmedi. “İkisinden hangisi babasının isteğini yerine getirmiş oldu?” “Birincisi” diye karşılık verdiler.

İsa da onlara, “Size doğrusunu söyleyeyim, vergi görevlileriyle fahişeler, Tanrı’nın Egemenliği’ne sizden önce giriyorlar” dedi. “Yahya size doğruluk yolunu göstermeye geldi, ona inanmadınız. Oysa vergi görevlileriyle fahişeler ona inandılar. Siz bunu gördükten sonra bile pişman olup ona inanmadınız.”

Bir işin nasıl yapıldığını belirleyen şey sence nedir? Çeşitli cevaplar verilebilir ama herhalde şöyle bir cevap da doğru olacaktır: Bir iş, nasıl bitirildiyse öyledir. İyi başlamış olsan da eğer iyi bitirmediysen, yaptığın işe iyi demek olanaksızdır. Ama pek iyi başlayamamış olsan bile, zamanla yanlışlarından ders alıp yaptığın işi iyi bir biçimde bitirdiysen, bu iyi yapılmış bir iş sayılır.

Tabii, işimize pek iyi başlamasak da olur, gibi bir anlam çıkmasın bu dediğimden. Ya da başlangıçlar önemsizdir gibi bir şey de söylemiyorum. Aksini savunan bir görüş de var: “Bir işe nasıl başladıysan öyle gider” diye bir sözümüz var örneğin. Ya da “Perşembenin gelişi Çarşamba’dan bellidir.”

Evet, Perşembe’nin gelişini önceden tahmin edebiliriz, ama bir insanın yanlışlarından kurtulmayacağını, daha iyi bir duruma veya düzeye gelmeyeceğini önceden söyleyemeyiz. Bir insanı geçmişine bakarak yargılayamaz, onun geleceği hakkında peşin hüküm veremeyiz. İsa bu ayetlerde bunu anlatıyor. Bir insan geçmişte, hatta şimdi bile, inançsız olabilir. Tanrı fikri, ya da evrenin dinsel bir açıklaması onun aklına yatmıyor olabilir. Kendini ateist olarak, ya da “deist” olarak tanımlıyor olabilir. İsa’nın İncil’de sözü edilen kişi olduğuna, yani O’nun insanlığı günahtan kurtarmak için beden almış olan Kurtarıcı olduğuna, henüz inanmıyor olabilir.

Biz Hristiyanlar bazen böyle düşünen insanlara karşı fazla aceleci yargılara varabiliyoruz. Kardeşim, böyle yapmamız doğru olmaz. Tanrı’nın hangi insanın kalbine ne zaman iman vereceğini, o kişinin gönlünde ve zihninde ne zaman İsa ile ilgili gerçeğin ışığını yakacağını biz belirleyemeyiz. Bunun kararını ve yargısını ancak Tanrı verebilir. Biz veremeyiz.

Bu sadece dinsel konular için geçerli değil, kardeşim. Bu gündelik yaşamımızdaki, sosyal yaşamımızdaki birçok başka konu için de geçerlidir. İnsanlar, Adem’in çocukları, yaratılışın ilk aşamalarındaki ilk günahın olumsuz etkisi altında olduklarından günahlı bir doğaya sahiptirler. Bu acı gerçek, yaşamlarımızın her alanında kendini gösteriyor. Sahip olduğumuz (ya da sahip olduğumuzu sandığımız) konumlarımız nedeniyle şükretmek yerine, çoğu zaman, bu konumlardan dolayı kibre kapılıyor, ve bizimle aynı durumda, aynı konumda olmayan başka insanları küçümsüyoruz. Ne kadar yanlış bir davranış! Bir işi başkalarından daha iyi yaptığımız için o başkalarını aşağılamak ya da dışlamak, küçümsemek… Ya da diyelim ki filanca kişiden daha zekiyiz (ki muhtemelen değilizdir ya, neyse, diyelim ki öyleyiz) ve Tanrı’nın bize verdiği zeka armağanını şükranla ve alçakgönüllülükle kabul etmek yerine, hiç de zekice olmayan bir biçimde, insanları ‘aptal’ diye yaftalamak için kullanmak… Örnekler çoğaltılabilir. Ama benim vurgulamak istediğim konu, Hristiyanların nasıl davrandıkları ve nasıl davranmaları gerektiği.

Biz dışlayıcı ve yargılayıcı olamayız. Bizim gibi inanmayan insanlara karşı sevgi ve merhamet duygularımızı her zaman diri tutmalıyız kardeşim. Zaten o kişinin gelecekte İsa’ya inanmayacağını bilmiyoruz.

Aynı şekilde, Hristiyan kardeşimiz için de bu davranışı benimsemeliyiz. İsa’nın bu İncil ayetlerinde bize öğrettiği gibi: Belki kardeşimiz bugün Rabbe hizmet konusunda bizim kadar hassas davranmıyordur. Belki bizim kadar tecrübeli değildir ya da Rab İsa onu şu sırada başka bir konuda eğitmektedir. İsa’nın öncelikleri bizim önceliklerimizle aynı olmak zorunda değil elbette. Ve her zaman O’nun öncelik sıralaması doğrudur. Her durumda bizim yapmamız gereken şey, insanlara yargılayıcı olmayan, sevecen, anlayışlı bir tutumla yaklaşmak. Kişi ister Hristiyan olsun, ister ateist, ister başka bir dine mensup olsun.

Sevgili kardeşim, tabii ki, bir insanın İsa’ya olan inancı veya inançsızlığı önemsiz bir konu değildir. Tam aksine, bu, bir insanın hayatındaki en önemli, en hayati konudur. İsa’yı Rabbimiz olarak tanıdığımız için , O bize bu imanı verdiği için ne kadar şükretsek az. Ve bir insanın İsa’ya inanmıyor olması, o kişi için büyük bir talihsizlik. Çünkü biz biliyoruz ki, ebedi mutluluğumuz sadece ve sadece buna bağlı. Zaten dikkat ederseniz İsa, şöyle demiyor: “Adamın, önce ‘Gitmem’ diyen oğlu pişman olmadı ve Baba’sına hizmet etmemeye devam etti. Baba’sı için de bu bir sorun teşkil etmedi!” Hayır, Rabbimiz böyle demiyor. Aksine, çağrıyı önce reddeden oğulun daha sonra “pişman” olduğunu söylüyor.

Demek ki her insan için pişman olmak, tövbe etmek, İsa’ya inanmaya, güvenmeye başlamak mümkün. Kurtuluş kapısı her insan için sonuna kadar açık. Bu kapıyı çarmıha gerilen, ölen, ama başından sonuna kadar Baba’sına itaat eden biricik Oğul, Mesih İsa senin için de, bütün insan kardeşlerin için de açtı. O Baba’sının, Tanrı’nın çağrısına hem en başta, hem yaşamı boyunca, hem de çarmıha gerilerek öldüğü ana kadar, daima uydu. Mesih’in ölümü, ruhsal anlamda ölmüş olanların yaşama geri dönebilmesini sağladı. Çünkü İsa sadece ölmedi. O sonsuz yaşamı bize getirmek için ölümden dirildi de.

Dua Edelim: Göksel Baba, bizler, inancımızı başkalarını yargılama ya da boş bir biçimde kendimizle övünme gibi yanlış davranışlara alet etmeden, sadece İsa’ya güvenelim. Senin buyruklarına her zaman uymuş olan Mesih aracılığıyla, biz de uyalım. Ve başkalarının da bu çağrıya “Evet” demesi için istekli olalım Amin.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar