Toprağa Düşen Yaşam Tohumu

 

İsa, “İnsanoğlu’nun yüceltileceği saat geldi” diye karşılık verdi. “Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir.

Müjde metnimizden önceki ayetleri okumak istiyorum.

Bayramda tapınmak üzere Yeruşalim’e gidenler arasında bazı Grekler vardı.  Bunlar, Celile’nin Beytsayda Kenti’nden olan Filipus’a gelerek, “Efendimiz, İsa’yı görmek istiyoruz” diye rica ettiler. Filipus gitti, bunu Andreas’a bildirdi. Andreas ve Filipus da gidip İsa’ya haber verdiler.

İncil metninden anlıyoruz ki Rabbimiz, kendisini görmek isteyen imanlı Greklere, görünüşte olumsuz bir yanıt verir. “İnsanoğlu’nun yüceltileceği saat geldi” der ve Greklerin görüşme talebini geri çevirir.

Acaba neden? İsa’nın kendisini görmek isteyen bu insanlara değer vermediğini düşünemeyiz. İsa onları da, uğurlarına canını verecek kadar çok seviyordu. Haç üzerindeki ölümüyle onların günahlarını da yüklenecekti. Öyleyse neden bu insanların talebine evet demedi? “Hayhay, buyursunlar gelsinler. Beni görmek istiyorlarsa, kısa bir süreliğine de olsa onlara kendimi göstereyim” demedi?

İsa öyle yapmadı. Bunun yerine, Müjde metnimizdeki sözlerini söyledi: “İnsanoğlu’nun yüceltileceği saat geldi. Buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir.”

Belli ki İsa, yakında gerçekleşecek olan ölümünden söz ediyordu. Ama bunu elbette geleceği bilen biri olduğunu kanıtlamak için değil, ölümünün anlamını ve önemini anlatmak için yapıyordu. Kendisini görmek isteyen imanlı Greklerin bu dilekleri gerçekleşecekti. Ama pek tahmin etmedikleri bir yolla. İsa ölüme ve dirilişe doğru gidiyordu. İsrail oğullarından olmadıkları halde İsa’nın ismine iman eden bu Grekler O’nunla ölümü ve dirilişinden önce görüşemeyeceklerdi. Ama bu İsa’nın onlara gelmeyeceği, onlara kendini göstermeyeceği, tanıtmayacağı anlamına gelmiyordu.

Onların İsrail kentlerinde, Celile kasabalarında, Yeruşalim sokaklarında hastalara şifa veren, körlerin gözlerini açan, ölüleri dirilten, Tanrı’nın Egemenliği’ni duyuran bu harika insanla yüz yüze gelmeleri gerekmiyordu. Çünkü bir anlamda İsa bu dünyadan ayrılıyor olsa da, bir anlamda, Ruh’u ve Kilise’si aracılığıyla, sonsuza dek burada, imanlıların arasında kalacaktı. Bu imanlı Greklerin ve bizlerin de, dirilmiş Mesih’le ilgili Müjde’yi duymaya ihtiyacımız vardı. Bizleri kuru, ölmüş dallardan meyve dolu ağaçlara çevirecek olan yaşamsal değişim ancak İsa’nın ölümü ve dirilişi aracılığıyla gerçekleşecekti. Bizim ve Müjde metnimizdeki Greklerin ihtiyacı olan da buydu. Benim ve senin ihtiyacın olan budur, sevgili dostum.

Yeryüzündeki hizmetini tamlamakta olan İsa, bu hizmeti boyunca zaten öğrencileriyle bir arada olmuş, onlarla birlikte yaşamış, onlara Tanrı Sözü’nü öğretmişti. Dünyadaki hizmeti sona ermek üzereydi. O’nu görmüş olan öğrencileri O’nun bütün yaptıklarını ve yakında gerçekleşecek olan ölümünü ve dirilişini bütün dünyaya duyuracaklardı.

Ve onların yaydığı bu Müjde aracılığıyla Müjde metnimizdeki Grekler de, bizler de, İsa’nın öğrencileri olacaktık.

Bu Greklerin İsa’yı ölümünden çok kısa bir süre önce görme fırsatını kaçırdıkları için üzülmüş olduklarını tahmin edebiliriz. Ama şunu da tahmin edebiliriz: Bu imanlı insanlar, “Efendimiz” diyerek saygıyla yaklaştıkları Filipus, Andreas ve diğer öğrenciler aracılığıyla, onların duyurduğu Müjde sözü aracılığıyla iman edip vaftiz edildiklerinde İsa’nın ne demek istediğini çok iyi anlamış olmalılar.

İsa dirilişinden sonra, göğe alınmadan hemen önce, öğrencilerini tam da bu işle görevlendirmiştir. Matta Müjdesi’nin son ayetlerinden okuyorum:

İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim.” (Matta 28:18-20)

İşte İsa’nın öğrencileri olacak olan bu “bütün uluslar” tanımının içine, ölümünden hemen önce O’nu görmek isteyen Grekler de dahildi. Sen de bu tanımın içindesin dostum.

İsa’nın öğrencileri, metnimizdeki imanlı Grekler de dahil bütün uluslara İsa’nın buyurduğu her şeyi nasıl öğetecekti? Tabii ki öğretmenlerini takip ederek. O’nun İyi Haber’ini yazarak, duyurarak, ve canları pahasına her konuda O’nun sözünü ve örneğini izleyerek. Ölümünde ve dirilişinde İsa’yla birlik içinde olarak. Hem Filipus ve Andreas gibi İsa’nın yüzünü görmüş olan öğrenciler, hem de senin ve benim gibi, metnimizde sözleri edilen bu imanlı Grekler gibi, O’nun dirilişiyle ilgili Müjde sözüne iman etmiş olanlar, O’nun sonsuz yaşamına paydaş olurlar.

İsa, “Canını seven onu yitirir. Ama bu dünyada canını gözden çıkaran onu sonsuz yaşam için koruyacaktır” diyor ayet 25’te. Bunu gerçek anlamda yapan tek bir kişi vardır: Çarmıhta canını veren ve üç gün sonra dirlien İsa. Ama sen de O’nun izcisi, öğrencisisin sevgili kardeşim. O neredeyse sen de orada, İsa’yla birlikte olacaksın. “Bana hizmet etmek isteyen, ardımdan gelsin. Ben neredeysem bana hizmet eden de orada olacak. Baba, bana hizmet edeni onurlandıracaktır.” (ayetler 26 ve 27)

Ölüp toprağa düşen ve bu sayede “çok ürün”, yani çok meyve veren İsa Mesih’tir. Ve O’nun sözünü ettiği bu meyvelerden biri de sensin. Dirilmiş Mesih’in, öğrencilerinden Tomas’a söylediği gibi:

“Beni (…) görmeden iman edenlere ne mutlu.” (Yuhanna 20:29)

Dua Edelim: Göksel Baba’mız. Sen Oğlu’nun ölümü ve dirilişi aracılığıyla kendi kutsal ve sonsuz yaşamını biz imanlılarla paylaşma lütfunda bulundun. Bütün uluslardan insanları Oğlu’n İsa Mesih’in öğrencileri ve takipçileri yaptın. Sana sonsuza dek övgüler olsun. Amin.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar