Yaşanacak Bir Yer

 

“Yüreğiniz sıkılmasın. Tanrı’ya iman edin, bana da iman edin. Babam’ın evinde kalacak çok yer var. Öyle olmasa size söylerdim. Çünkü size yer hazırlamaya gidiyorum. Gider ve size yer hazırlarsam, siz de benim bulunduğum yerde olasınız diye yine gelip sizi yanıma alacağım. Benim gideceğim yerin yolunu biliyorsunuz.”

Tomas, “Ya Rab, senin nereye gideceğini bilmiyoruz, yolu nasıl bilebiliriz?” dedi.

İsa, “Yol, gerçek ve yaşam Ben’im” dedi. “Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez. Beni tanısaydınız, Babam’ı da tanırdınız. Artık O’nu tanıyorsunuz, O’nu gördünüz.”

Kutsal Kitap bize İsa’nın çarmıhtaki ölümü ve üç gün sonra dirilişini anlatır. İsa ölmeden önce birçok kez bu olacakları öğrencilerine bildirmişti. Bu ayetlerde olduğundan daha doğrudan ifadelerle de bunu yapmıştı. Örneğin şu ayet:

“İnsanoğlu, insanların eline teslim edilecek ve öldürülecek, ama öldürüldükten üç gün sonra dirilecek.” (Markos 9:31)

Ama bugünkü metnimizde İsa bu gerçeği oldukça simgesel bir dille anlatıyor. Ve O’nun ölümünün ve dirilişinin neden önemli ve gerekli olduğunu da bize gösteriyor bu sözler. Rabbimizin ölümü ve dirilişi bize harika bir yer hazırlamak içindi: “Size yer hazırlamaya gidiyorum” diyordu öğrencilerine.

Öğrencilerinin kafası henüz oldukça karışıktı, bunu anlayabiliyoruz. Çünkü öğretmenleri hem ayrılmak üzere olduğundan, gitmekten söz ediyor, hem de, “Yüreğiniz sıkılmasın” diyordu onlara. Herhalde şöyle düşündüler: Acaba ölümünden mi bahsediyor, yoksa başka bir yere gitmekten mi? Ama eğer ölümünden bahsediyorsa neden, “Yüreğiniz sıkılmasın?” diyor? Evet, öğrencilerin kafasında buna benzer sorular vardı.

İsa, ölümünden söz ediyor, evet. Ama sadece ölümünden değil, dirilişinden de. Ve O’nun ölümü ve dirilişi birbirinden ayrı düşünülmemeli. İsa’nın ölümü, dirilişi yoluyla sonsuz yaşamı bizimle paylaşabilmesi içindi. Yoksa Tanrı’nın ne beden alıp bir insan olarak dünyaya gelmeye ihtiyacı vardı, ne bütün o ıstıraplara katlanmaya, ne de ölmeye. İsa bütün bunlara biz imanlıları kendine çekmek, kendi bulunduğu harika yere getirmek için katlandı: Baba’sının yanına. O, bize sonsuza dek yaşayacağımız cenneti armağan etmek için bütün bu zorlukları çekti.

Çok zengin bir arkadaşın olduğunu varsay. Diyelim ki bu arkadaşın sana, oldukça güzel bir tatil beldesinden söz ediyor ve Baba’sının orada harika bir otelinin, ya da bir tatil köyünün olduğunu söylüyor. Tur operatörlerinin reklam sloganlarında dendiği gibi: Yeşille mavinin yan yana olduğu, doğayla iç içe, konforlu, güzel bir tatil köyü bu. Ve arkadaşın sana diyor ki, “Oraya gelmek, oradaki evlerden birinde kalmak ister misin? Bendensin; para vermene gerek yok! Dostumsun ne de olsa!”

Bu fikir hoşuna gitti mi? Kimileri böyle bir tatil hayal etmiyor olabilir, ya da başka bir nedenden dolayı bu daveti kabul etmeyebilirler, ama biz şimdi örneğimiz üzerinden gidelim. Diyelim ki, arkadaşının bu daveti seni çok memnun etti ve ‘Evet’ yanıtını verdin.

“Evet, neden olmasın?” diyorsun. “Mademki sen beni babana ait olan bu güzel tatil köyüne davet ediyorsun, ben de teşekkür ediyor ve memnuniyetle kabul ediyorum. Kaç gün kalabileceğim orada? Bir gün mü? İki gece mi? Olsa olsa bir hafta, değil mi?”

Ama arkadaşın diyor ki, “Hayır, hayır! Bir gün, bir hafta falan değil. İstediğin kadar! Orada yaşamın boyunca bile kalabilirsin. Baba’mın nesi varsa benimdir, benim olan da senindir. Oradaki evlerden biri artık sana ait olacak. Baba’m ve ben o denli zenginiz ve dostlarımıza karşı o kadar cömert insanlarız ki, bu güzel yeri onlarla paylaşmak istiyoruz.”

Zengin arkadaşın sana böyle bir teklifle gelse ne yanıt verirdin bilmiyorum ama Tanrı bize işte bunu söylüyor. Tabii ki insan yapısı bir tatil köyü veya otel değil, cennettir söz konusu olan. Yani, Tanrı’yla birlikte yaşanacak sonsuz bir mutluluk yaşantısı.

Tanrı, büyük bir bedel ödeyerek senin için kazandığı bu cennet yaşamını sana vermekten sevinç duyuyor. İsa, Baba’sına ve kendisine iman etmemizi istiyor sadece. O’na iman etmek, O’nun çarmıhta kazandığı zafere ve dirilişine iman etmek ve güvenmek demektir. Evet, gerçek Tanrı’ya iman etmek budur: Beden alıp dünyaya gelen, günahsız yaşamı, masum ölümü ve kudretli dirilişiyle bize cennet yaşamının, göksel, ebedi meskenimizin kapılarını açan İsa Mesih’e inanmak.

Tanrı, bunu nasıl yapacağımızı da bize birkaç ayet sonra açıklamaktadır. İsa, dirilişinden sonra Kutsal Ruh’unu biz imanlılara paylaşacak, böylece Mesih ve Kilise tek bir beden olacaktır. Tanrı Oğlu, Kutsal Ruh’tan bahsederken şu ifadeleri kullanıyor:

Sizi öksüz bırakmayacağım, size geri döneceğim. Az sonra dünya artık beni görmeyecek, ama siz beni göreceksiniz. Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız. O gün anlayacaksınız ki, ben Babam’dayım, siz bendesiniz, ben de sizdeyim. (Yuhanna 18b-20)

Öyleyse İncil’de bize verilen harika Müjde’ye güvenmeye devam edelim kardeşim. Rabbimiz İsa Mesih, bizim günahlarımızın bedelini çarmıh üzerinde ödedi. O, vaftizimizde bize verdiği Kutsal Ruh’uyla, yaşamlarımızda etkindir. Cennete giden yol İsa’dır ve bizim bu yaşam yolunda yürümemizi de bizzat O sağlıyor. Öyleyse O’nun Kilise’sinde toplanmaya devam edelim. O’nun bize hazırladığı göksel konutun yeryüzündeki izdüşümü olan Kilise’sine sevinçle gelelim. O’nun bize hazırladığı bu kutlu yerde, yani imanlı kardeşlerimizle birlikte, Mesih İsa’dan öğrenmeyi sürdürelim.

Dua Edelim: Sevgili Baba’mız. Bize sonsuz bir esenlik yaşamı sağlamak üzere Oğlu’nu aramıza gönderdiğin için sana övgüler olsun. O’nun bize hazırladığı göksel konutlarımıza çağrılmayı beklerken, daha bu dünyada bizi Kutsal Kilise’ne davet ettiğin için şükrediyoruz. Amin.

Facebook
Twitter
WhatsApp
E-Posta

Benzer Yazılar

Yorumlar